BURS

BURS

27 Mart 2012 Salı

26. YİRMİALTINCI MEKTUP


 26. 

YİRMİALTINCI MEKTUP

Bu mektûb, Şeyh-ul-âlem Mevlânâ Hâce Muhammed Lâhorîye yazılmış- dır. Şevk, arzû ebrârda olur. Mukarreblerde olmaz. Bu makâmla ilgili bir­kaç şey bildirilmekdedir:
Allahü teâlâ bizi ve sizi Muhammed aleyhisselâmın nûrlu caddesinde bu­lundursun "alâ sâhibihessalâtü vesselâmü vettehıyye".
Hadîs-i kudsîde, (Ebrâr bana kavuşmağı çok istiyor. Ben de onları çok istiyorum) buyuruldu. Allahü teâlâ, ebrârın şevk, arzû sâhibi olduklarını bildirdi. Çünki, mukarrebler vâsıl olmuşlardır. Bunlarda kavuşmak arzû- su artık kalmamışdır. Şevk, ayrı olanlarda bulunur. Mukarreblerde ayrılık gayrılık yokdur. Herkes bilir ki, kimse kendi nefsine kavuşmak için şevk sâ- hibi değildir. Hâlbuki kendi nefsini taşkınca sevmekdedir. Çünki, nefsin­den ayrı değildir. Allahü teâlâda bâkî ve kendi nefsinden fânî olmuş bir mu- karrebin Allahü teâlâya olan yakınlığı, bir kimsenin kendi nefsine olan ya­kınlığı gibidir. Bunun için zevk, yalnız ebrârda bulunur. Çünki, ebrâr çok sevmekdedir ve kavuşmamışdır. Ebrâr demek, sona varmamış, mukarreb olmamış sâlik demekdir. Tesavvuf yolunun başında veyâ ortasında bulu­nur. Sona varmasına kıl kadar ayrılık kalsa bile, mukarreb olmaz. Şu fâri­sî şi'rde ne güzel söylenmişdir. Fârisî beytin tercemesi:
Sıddîk-ı ekber "radıyallahü teâlâ anh" bir kimsenin Kur'ân-ı kerîm okurken ağladığını gördü. (Biz de böyle idik, fekat şimdi kalblerimiz katı- laşdı) buyurdu. Bu söz, kötülemeye benzeyip, övünmek olan sözlerdendir. Şeyhimden "kuddise sirruh" işitdim, (Nihâyete ermiş, kavuşmuş olan, yo­lun başlangıcında, kendisindeki şevkı, arzûyu özleyebilir) buyurdu. Şevkın giderilmesi makâmın dahâ yükseldiğini, dahâ temâm olduğunu gösterir. Bu makâm ye's makâmıdır. Ya'nî anlayamamakdan hâsıl olan üzüntü makâmı- dır. Çünki kavuşulabilecek şey için şevk olur. Kavuşmak ümmîdi olmayan bir yerde şevk olmaz. Yüksek derecelerin sonuna ulaşmış olan bir kâmil, bu âleme geri döndüğü zemân, ayrılık ateşine düşdüğü hâlde, eski şevkı, arzû- su geri gelmez. Çünki, şevkın gitmesi, ayrılık kalmadığı için değildi. Ye's, ümmîdsizlik geldiği içindi. Geri döndükden sonra da bu ye's kendisinde var­dır. Birinci kâmil "rahmetullahi aleyh" böyle değildir. O, âleme dönünce, şevk de geri gelir. Çünki, önceden yok olmuş olan (Fakd) ya'nî gaybûbet, yok olmak, yine hâsıl olmakdadır. Bir kâmil, geri döndüğü zemân, fakd, ay­rılık bulunursa, fakdın gitmesi ile yok olan şevk tekrâr hâsıl olur.
Süâl: Vüsûl mertebeleri ya'nî kavuşduran yol, sonsuzdur, bitmez tüken­mez. Ne kadar ilerlese yine uzak olacağı için, hep şevk bulunmaz mı?
Cevâb: Vüsûl mertebelerinin sonsuz olması, ismlerde ve sıfatlarda ve şü'ûnda ve i'tibârâtda olan geniş yolculuklardadır. Böyle seyr eden bir sâlik için, yolun sonu olmaz. Ondan şevk hiç gitmez. Yukarıda bildirilen münte- hî ise, bu mertebeleri kısaca geçerek, söz ile, kelime ile, işâret ile anlatılamı- yacak makâma vâsıl olmuşdur. Orada hiç ümmîdlenmek yokdur. Bunun için kendisinde şevk ve taleb kalmaz. Bu hâl, Evliyânın büyüklerinde olur. Bunlar sıfatların çukurundan kurtulmuşlar. Zât-i ilâhîye "teâlet ve tekadde- set" kavuşmuşlardır. Bunlar, sıfatlarda uzun uzun ilerliyen ve şü'ûnât mer­tebelerinde seyr eden sâlikler gibi değildir. O sâlikler, bitmez tükenmez sı­fatların tecellîlerine bağlanıp kalırlar. Bunlar için olan vüsûl mertebeleri ken­disini ancak sıfatlara kavuşdurur. Zât-i ilâhîye yükselmek ancak sıfatlarda ve i'tibârâtda, kısaca seyr etmekle olabilir. İsmlerde uzun uzadıya seyr eden bir kimse, sıfatlara ve i'tibârâta bağlanıp yolda kalır. Böylece şevk ve taleb kendisinden ayrılmaz. Vecd ve tevâcüdden kurtulmaz. Vecd ve tevâcüd sâ- hibleri, sıfatların tecellîlerine kavuşanlardır. Bunlar için (Tecelliyât-i Zâtiy- ye) yokdur. Şevkleri, vecdleri oldukça bu tecellîlerden nasîb alamazlar.
Süâl: Allahü teâlâya şevk olması ne demekdir? Çünki, Allahü teâlâdan hiç birşey mefkûd, yok değildir?
Cevâb: Burada şevk demek, belki (Müşâkele San'ati) ile söylenmiş olabi­lir. Çok olduğunu bildirmek içindir. Çünki, azîz, cebbâr olan Allahü teâlânın her şeyi şiddetlidir, çokdur. Za'îf insanların her şeyinden gâlib ve kuvvetli­dir. Bu cevâb âlimlere göre verilen cevâbdır. Bu fakîr kulun başka bir cevâ­bı dahâ vardır ki tesavvuf yoluna uygun bir cevâbdır. Fekat bu cevâbda biraz sekr, şu'ûrsuzluk bulunmakdadır. Sekr olmayınca, güzel olmuyor. Hattâ câ- iz olmuyor. Çünki, sekr sâhibleri özrlü olur, afv edilirler. Sahv, şü'ûr sâhib- leri mes'ûl olurlar. Sorguya çekilirler. Şu anda, tâm sahv hâlindeyim. Şimdi o cevâbı bildirmek yerinde olmaz. Önceleri ve sonraları Allahü teâlâya hamd olsun. Onun Peygamberlerine bitmez tükenmez salât ve selâm olsun!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder