BURS

BURS

28 Mart 2012 Çarşamba

36. OTUZALTINCI MEKTUP


 36. 

OTUZALTINCI MEKTUP

   Bu mektûb, hâcı Muhammed Lâhorîye yazılmışdır. Ahkâm-ı islâmiyye, dünyâ ve âhıretin bütün se'âdetlerini taşımakdadır. Ahkâm-ı islâmiyye dı­şında ele geçen hiçbir se'âdet yokdur. Tarikat ve hakîkat, ahkâm-ı islâmiy- yenin yardımcıları olduğunu bildirmekdedir:
Allahü teâlâ, hepimize, Muhammed Mustafâ "sallallahü aleyhi ve sel- lem" efendimizin dîninin hakîkatini bildirsin ve bu hakîkata kavuşdursun! Âmîn.
İslâmiyyet üç kısmdır: İlm ve amel ve ihlâs [ya'nî islâmiyyetin emr ve ya­sak etdiği şeyleri öğrenmek ve öğrendiklerini yapmak ve herşeyi yalnız, Al- lahü teâlâ için yapmakdır]. Bu üçüne kavuşmıyan kimse, islâmiyyete kavuş­muş olmaz. Bir kimse, islâmiyyete kavuşunca, Allahü teâlâ, ondan râzı olur. Allahü teâlânın râzı olması, sevmesi de, bütün dünyâ ve âhıret se'âdetle- rinin en üstünü ve kıymetlisi olduğunu, Âl-i İmrân sûresi onbeşinci ve sû- re-i Tevbenin yetmişüçüncü âyetleri bildirmekdedir. O hâlde, islâmiyyet, dünyâ ve âhıretdeki bütün se'âdetleri ele geçirten bir sermâyedir. İslâmiy- yetin dışında aranılacak, imrenilecek hiçbir iyilik yokdur. Tesavvuf büyük­lerinin kazandıkları, tarîkat ve hakîkat, ahkâm-ı islâmiyyenin yardımcıla­rı, hizmetcileri olup, islâmiyyetin üçüncü kısmı olan ihlâsı elde etmeğe ya­rar. Tarîkata ve hakîkata baş vurmak, islâmiyyeti temâmlamak içindir.
Yoksa, islâmiyyetden başka birşeyler ele geçirmek için değildir. Tesavvuf yolcularının, o yolculukda gördükleri, tatdıkları, ahvâl, mevâcîd, ulûm ve ma'rifetler, imrenilecek, istenilecek şey değildir. Hepsi, evhâm ve hayâlât gibi, geçici şeylerdir. O yolcuları terbiye için, ilerletmek için, vâsıtadan baş­ka birşey değildir. Bunların hepsini geçip arkada bırakıp, (Rızâ makâ- mı)na varmak lâzımdır. Sülûk ve cezbe yolculuğundaki makâmların, konak­ların nihâyeti, rızâ makâmıdır. Çünki, tarîkat ve hakîkat yolculuğundan maksad, ihlâs elde etmekdir. İhlâs da, rızâ makâmında hâsıl olmakdadır. Tesavvuf yolcularının onbinlerde birini, ancak, üç dürlü tecellîlerden ma'rifete dayanan müşâhedelerden kurtarıp, ihlâsa ve makâm-ı rızâya ulaşdırmakla şereflendirirler. Hakîkati göremiyen zevallılar, ahvâl ve me- vâcîdi, birşey sanır. Müşâhedeleri, tecellîleri arzû eder. Böylece, yolda kalıp, vehm ve hayâlden kurtulamaz ve islâmiyyetin kemâline kavuşa­mazlar. [Şûrâ sûresinin onüçüncü] âyetinde meâlen, (Allahü teâlâ kulların­dan dilediğini, kendisine seçer. Başkasından yüz çevirip, yalnız onu istiyen- lere, kendine kavuşduran yolu gösterir) buyuruldu İhlâs makâmına ve rı­zâ mertebesine kavuşmak için, bu ahvâl ve mevâcîdden geçmek ve bu ilm ve ma'rifetleri edinmek lâzımdır. Bunlar, gâyeye götüren yoldur. Maksa­dın başlangıcıdır. Böyle olduğu, bu fakîre, bu yolculukda, tâm on sene son­ra bildirildi. İslâmiyyet güzeli, ancak bundan sonra, sevgili Peygamberinin "sallallahü aleyhi ve sellem" sadakası olarak, cemâlini gösterdi. Dahâ ön­ce de, ahvâl ve mevâcîde tutulup kalmamışdım. İslâmiyyetin hakîkatına ka- vuşmakdan başka, istediğim yokdu. Fekat ancak, on sene sonra, hakîkat gü­neşi doğdu. Bu ihsânından dolayı, Allahü teâlâya pek çok hamd ederim. [Al- lahü teâlânın emrlerine ve yasaklarına (Ahkâm-ı islâmiyye) denir.]
Allahü teâlânın mağfiretine kavuşan, meyân şeyh Cemâlin "kuddise sir­ruh" ölümü, bütün müslimânların üzülmesine sebeb oldu. Bu fakîr tarafın­dan, çocuklarına ta'ziye buyurmanızı ve Fâtiha okumanızı diler, selâm ederim.


[1] Ya'nî Allahü teâlâ, dilediklerine doğru yolu ihsân eder. İstiyenleri de, adâleti ile, arzûlarına kavuşdurur. Adâleti herkese şâmildir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder