BURS

BURS

29 Mart 2012 Perşembe

59. ELLİ DOKUZUNCU MEKTUP


 59. 

ELLİ DOKUZUNCU MEKTUP

Bu mektûb, yine seyyid Mahmûda yazılmışdır. Ehl-i sünnet vel cemâ'a- te "rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma'în" uymıyanların, Cehenneme girmek- den kurtulamıyacağı bildirilmekdedir:
Hak teâlâ, hepimize islâmiyyet yolunda yürümek ihsân eylesin. Kendi­sine esîr eylesin! Kıymetli mektûbunuz ve tatlı yazılarınız, bu fakîrleri çok sevindirdi. Büyüklerimize olan sevginizi ve onlara karşı ihlâsınızı okumak­la mesrûr olduk. Allahü teâlâ, bu ni'metini dahâ artdırsın! Nasîhat istiyor­sunuz. Yavrum! Sonsuz kurtuluşa kavuşabilmek için, üç şey, muhakkak lâ­zımdır: İlm, amel, ihlâs. İlm de, iki kısmdır: Birisi yapılacak şeyleri öğren- mekdir ki, bunları öğreten ilme (Fıkh ilmi) denir. İkincisi, i'tikâd edilecek, kalb ile inanılacak şeylerin bilgisidir ki, bunları bildiren ilme (İlm-i ke­lâm) denir. İlm-i kelâmda Ehl-i sünnet vel cemâ'at âlimlerinin, Kur'ân-ı ke­rîmden ve hadîs-i şerîflerden anladığı bilgiler vardır. Cehennemden kurtu­lan, yalnız bu âlimlerdir. Bunlara uymıyan, Cehenneme girmekden kurtu­lamaz. Bu büyüklerin bildirdiği i'tikâddan kıl ucu kadar ayrılmanın, büyük tehlüke olduğu, Evliyânın keşfi ve kalblerine gelen ilhâm ile de anlaşılmak- dadır. Yanlışlık ihtimâli yokdur. Ehl-i sünnet âlimlerine uyanlara, onların yolunda bulunanlara müjdeler olsun. Onlara uymıyanlara, yollarından sa­panlara, onların bilgilerini beğenmiyenlere ve aralarından ayrılanlara, ya­zıklar olsun! Ayrıldılar, başkalarını da sapdırdılar. Mü'minlerin Cennetde Allahü teâlâyı göreceklerine inanmıyanlar oldu. Kıyâmet günü, iyilerin, gü- nâhlılara şefâ'at edeceklerine inanmıyanlar oldu. Eshâb-ı kirâmın "aleyhi- mürrıdvân" kıymetini ve yüksekliğini anlamıyanlar ve Ehl-i beyt-i Resûlü "radıyallahü anhüm" sevmiyenler oldu.
Ehl-i sünnet âlimleri "rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma'în" diyor ki: (Es- hâb-ı kirâm "aleyhimürrıdvân" kendileri arasında, en yükseği, hazret-i Ebû Bekr-i Sıddîk olduğunu sözbirliği ile söylemişdir). Ehl-i sünnet âlim­lerinden, Eshâb-ı kirâm üzerindeki bilgisi çok kuvvetli olan, imâm-ı Mu- hammed bin İdrîs-i Şâfi'î "rahmetullahi aleyh", buyuruyor ki: (Fahr-i âlem "sallallahü aleyhi ve sellem" âhıreti şereflendirdiği zemân, Eshâb-ı ki- râm, aradı, taradı, yeryüzünde hazret-i Ebû Bekr-i Sıddîkdan dahâ üstün birini bulamadı. Onu halîfe yapıp emrine girdiler). Bu söz, hazret-i Ebû Bekr-i Sıddîkın, Sahâbenin en üstünü olduğunda, müttefik olduklarını göstermekdedir. Ya'nî Eshâb-ı kirâmın en yükseği olduğunda icmâ-i üm­met bulunduğunu göstermekdedir. İcmâ'-i ümmet ise seneddir, şübhe ola­maz.
Ehl-i beyt için ise, (Ehl-i beytim, Nûh aleyhisselâmın gemisi gibidir. Bi­nen kurtulur, binmiyen boğulur) hadîs-i şerîfi yetişir. Büyüklerimizden ba'zısı buyurdu ki, Peygamberimiz "sallallahü aleyhi ve sellem", Eshâb-ı kirâmı yıldızlara benzetdi. Yıldıza uyan, yolu bulur. Ehl-i beyti de, gemi­ye benzetdi. Çünki gemide olanın, yıldıza göre yol alması lâzımdır. Yıldız­lara göre yürümezse, gemi sâhile kavuşamaz. Görülüyor ki, boğulmamak için, hem gemi, hem yıldız lâzım olduğu gibi, Eshâb-ı kirâmın hepsini ve Ehl-i beytin hepsini sevmek, saymak lâzımdır. Birini sevmemek, hepsini sevmemek olur. Çünki, insanların en iyisinin sohbeti ile şereflenmek fazî- leti, hepsinde vardır. Sohbetin fazîleti ise, bütün fazîletlerin üstündedir.
[(Sohbet), bir kerre de olsa, berâber bulunmak demekdir. (Hazânetür- rivâyât)da diyor ki, (Din âliminin bir sâat kadar sohbetinde bulunmak, ye- diyüz sene ibâdet etmekden dahâ hayrlı olduğu (Mudmerât)da yazılıdır. Emîr-ül-mü'minîn Alî "radıyallahü anh" vasıyyetlerinden birinde diyor ki, Resûlullahdan "sallallahü aleyhi ve sellem" işitdim. Buyurdu ki, (Kırk gün içinde bir âlim meclisinde bulunmıyan bir kimsenin kalbi kararır. Bü­yük günâh işlemeğe başlar. Çünki ilm kalbe hayât verir. İlmsiz ibâdet ol­maz. İlmsiz yapılan ibâdetin fâidesi olmaz!). (Künûz-üd-dekâ'ık)daki ha- dîs-i şerîfde, (Âlimin yanında bulunmak ibâdetdir) ve (Fıkh ilmi meclisin­de bulunmak, bir senelik ibâdetden dahâ hayrlıdır) ve (Evliyâyı görünce, Allah hâtırlanır) ve (Herşeyin kaynağı vardır. Takvânın menba'ı, âriflerin kalbleridir) ve (Âlimin yüzüne bakmak ibâdetdir) ve (Onlarla birlikde bu­lunan kötü olmaz!) ve (Ümmetimin âlimlerine hurmet ediniz! Onlar yer­yüzünün yıldızlarıdır) buyuruldu. Bu hadîs-i şerîfler gösteriyor ki, hayât- da hakîkî rehber islâm âlimleridir].
İşte bunun için, Tâbi'înin en üstünü olan Veysel Karânî, Eshâb-ı kirâ- mın en aşağısının derecesine yetişememişdir. [Peygamberimizi "sallallahü aleyhi ve sellem" îmânı var iken görenlere (Eshâb) denir. Göremiyen, fe- kat Eshâbdan birini görenlere (Tâbi'in) denir.] Hiçbir üstünlük, sohbetin üstünlüğü kadar olamaz. Çünki, sohbete kavuşanların [ya'nî Eshâb-ı kirâ- mın] îmânları, sohbetin bereketi ve vahyin bereketi sâyesinde, görmüş gi­bi kuvvetli îmân olur. Sonra gelenlerden hiçbir kimsenin îmânı, bu kadar yüksek olmamışdır. Ameller, ibâdetler, îmâna bağlıdır ve yükseklikleri, îmâ­nın yüksekliği gibi olur.
Eshâb-ı kirâm "aleyhimürrıdvân" arasındaki uygunsuzluklar ve mu- hârebeler iyi düşünceler ve olgun görüşler ile idi. Nefsin arzûları ile ve ce- hâlet ile değildi. İlm ile idi. İctihâd ayrılığından idi. Evet bir kısmı ictihâd- da hatâ etmişdi. Fekat, Allahü teâlâ, ictihâdda hatâ edene, yanılana da, bir sevâb vermekdedir.
İşte, Eshâb-ı kirâm "aleyhimürrıdvân" için, Ehl-i sünnet âlimlerinin tutduğu yol, bu orta yoldur. Ya'nî, taşkınlık da, gevşeklik de etmeyip, doğ­ruyu söylemişlerdir. En sâlim ve sağlam yol da budur.
[Şî'îler, Ehl-i beyti sevmekde taşkınlık yapdılar. Ehl-i beyti sevmek için, üç halîfeyi ve bunlara bî'at eden Eshâbın hepsini "radıyallahü teâlâ aleyhim ecma'în" sevmemek, hepsine düşman olmak lâzımdır dediler. Hâricîler, ya'nî Yezîdîler ise, bu sevgide gevşeklik yapdılar. Ehl-i beyte düş­man oldular].
İlmi ve ameli, islâmiyyet gösterir. İlmin ve amelin rûhu gibi, kökü gibi olan ihlâsı elde etmek için, tesavvuf yolunda ilerlemek lâzımdır. (Seyr-i ilal- lah) ya'nî Allahü teâlâya doğru olan yol gidilmedikce, (Seyr-i fillah) hâsıl olmadıkça, tâm ihlâs elde edilemez. Muhlislerin olgunluğuna kavuşulamaz. Evet, mü'minlerin hepsi ba'zı ibâdetlerinde, az da olsa, güçlükle ihlâs el­de edebilir. Bizim dediğimiz ise, her sözde, her işde, her hareketde ve ha- reketsizlikde, her zemân, kendiliğinden kolayca hâsıl olan ihlâsdır. [(İhlâs), hâlis, temiz etmek, niyyeti temizlemek, yalnız Allah için yapmak demek- dir.] Böyle ihlâsın hâsıl olması için, Allahü teâlâdan başka, enfüsî ve âfâ- kî, hiçbir şeye tapınmamak, bir şeye düşkün olmamak lâzımdır. Bu da, an­cak fenâ ve bekâdan ve vilâyet-i hâssaya kavuşdukdan sonra, ele geçen bir devletdir. Güçlükle ele geçen ihlâs, devâm etmez, biter. Zahmet çekmeden ele giren ihlâs, devâmlıdır ve Hakk-ul-yakîn mertebesinde hâsıl olur. İşte, bu mertebeye varan Evliyâ "radıyallahü teâlâ anhüm ecma'în" ne yapar­sa, yalnız Allahü teâlâ için yapar. Nefsleri için, birşey yapmaz. Çünki, nefsleri, Allah için fedâ olmuşdur.
İhlâs elde etmeleri için, niyyet etmelerine lüzûm yokdur. Bunlar Fenâ- fillah ve Bekâ-billah derecelerine yükselince niyyetleri doğrulmuşdur. Bir kimse, nefsine uyduğu günlerde, herşeyi nefsi için yapdığı, bunun için niy- yet etmesine lüzûm olmadığı gibi, nefsine uymakdan kurtulup, Allahü te- âlâya tutulunca, herşeyi Allahü teâlâ için yapar. Niyyet etmesine hiç lüzûm olmaz. Şübheli olan şeylerde niyyet edilir. Belli olan şeyleri, niyyet ederek, belli etmeğe lüzûm yokdur. Bu, öyle bir ni'metdir ki, Allahü teâlâ diledi­ği kullarına verir. Devâmlı ihlâs sâhiblerine (Muhlas) denir. İhlâsı de- vâmsız olup, ihlâs elde etmek için uğraşanlara (Muhlis) denir. Muhlaslar ile muhlisler arasında çok fark vardır. Tesavvuf yolunda ilerliyenlerin, ilmde ve amelde de kazançları olur. Başkalarına, çalışmakla, öğrenmekle, anlamakla, hâsıl olan, kelâm ilminin bilgileri, bunlara keşf yolu ile hâsıl olur. Ameller ibâdetler kolayca, seve seve yapılıp nefsden ve şeytândan hâsıl olan tenbellik ve gevşeklik kalmaz. Günâhlar, harâm olan şeyler, çirkin, iğ­renç görünür. Fârisî mısra' tercemesi:
Sonsuz selâm ederim.
Cümle eşyâ Hâlıkındır, kul elîle işlenir. Emr-i Bârî olmayınca, sanma bir çöp deprenir!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder