BURS

BURS

29 Mart 2012 Perşembe

61. ATMIŞ BİRİNCİ MEKTUP


 61.

 ATMIŞ BİRİNCİ MEKTUP

Allahü teâlâ, kendini aramak arzûsunu artdırsın. Ona kavuşmağa mâ­ni' olan şeylerden sakınmak nasîb eylesin! Lutf etdiğiniz kıymetli mektûb geldi. Allahü teâlâyı istemekde, Onun için yanıp yakılmakda olduğunuzu bildirdiği için, çok hoşa gitdi. Çünki, istemek, kavuşmanın müjdecisidir. Ya­nıp yakılmak da, kavuşmanın başlangıcı demekdir. Büyüklerden biri buyu­ruyor ki, (Vermek istemeseydi, istek vermezdi). İstek ni'metinin kıymeti­ni bilip, bunun elden kaçmasına sebeb olacak şeylerden sakınmalıdır. İs­teğin gevşememesine ve ateşin soğumamasına dikkat etmelidir. Bu ni'me- tin elden çıkmamasına en çok yarayan şey, buna şükr etmekdir. Çünki, sû- re-i İbrâhîm yedinci âyetinde meâlen, (Ni'metlerime şükr ederseniz, elbet­te artdırırım) buyuruldu. Hem şükr etmek, hem de, Ona sığınmak ve baş­ka birşeyi sevmemek için ağlamak, yalvarmak lâzımdır. İçden, ağlamak, yal­varmak gelmezse, kendini zorlamalıdır. (Ağlamazsanız, kendinizi ağlatınız!) demişlerdir. Kâmil ve mükemmil bir zâtı [ya'nî yetişmiş ve yetişdirebile- ni] buluncıya kadar, bu isteği, bütün sıcaklığı ile kalbinizde saklamak lâzım­dır. Böyle birisi ele geçerse, bütün arzûları, istekleri, onun eline bırakma­lı, ölü yıkayıcının elinde teneşirdeki meyyit gibi olmalıdır. Önce (Fenâ-fiş- şeyh)dir. Bu Fenâ, sonra (Fillah) hâline döner. [Ya'nî, tesavvuf yolunun so­nuna ermiş ve başkalarını da erdirmek için geri dönüp, herkes gibi görü­nen, bir kâmil bulunca, ona teslîm olmalı. Önce, kendini onda yok etme­li, ya'nî kendine değil, ona uymalı. Böyle olan kimse, yavaş yavaş, Allahü teâlâda yok olur. Ya'nî kendi arzûları aradan kalkıp, Allahü teâlânın irâ­desi ile hareket eder. Kendi irâdesi kalmaz.] Allahü teâlâdan alıp insanla­ra verecek zâtın, iki taraflı olması lâzımdır. İnsan çok âdî, kötü sıfatlı ol­duğundan, Allahü teâlâ ile münâsebeti olamaz. İki taraflı bir aracı lâzım­dır ki, bu da (İnsan-ı kâmil)dir.
Tâlibin isteğini gevşeten, ateşini söndüren, en kötü şey, nâkıs olan, yo­lu bitirmemiş olan kimseye teslîm olmakdır. Nâkıs demek, sülûk ve cezbe ile yolu temâmlamayıp, kendisine şeyh, mürşid ismini veren kimse de- mekdir. Nâkıs şeyhlerin sohbeti semm-i kâtildir. Ona teslîm olan, felâke­te gider. Böyle sohbetler, tâlibin yüksek isti'dâdını, kâbiliyyetini bozar. Me­selâ, bir hasta, mütehassıs olmıyan, icâzeti bulunmıyan bir tabîbin ilâcını içerse, iyi olmak şöyle dursun, hastalığı artar. İyi olmak kâbiliyyeti de bo­zulur. O ilâc, önce, ağrıları durdurabilir. Fekat, sinirleri bozduğu, zarar yap- dığı için ağrı duyulmaz. Bu hâl, iyilik değil, kötülükdür. Bu hasta hakîkî bir tabîbe giderse, bu tabîb, önce o ilâcın zararlarını gidermeğe uğraşır. On­dan sonra hastalığı tedâvîye başlar.

Bizim büyüklerimizin "rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma'în" yolunun esâ­sı sohbetdir. Tesavvuf büyüklerinin birkaç sözünü ezberleyip, söylemekle birşey ele geçmez. Hattâ, tâliblerin isteğinde gevşeklik yapar. Ma'rifetler sâhibi şeyh Tâc "kuddise sirruh", size yakın bulunmakdadır. Onun mubâ- rek vücûdü, oradaki müslimânlar için büyük bir ni'metdir. Onunla münâ­sebetiniz azdır. Münâsebet olmayınca, istifâde olmaz. Ara sıra, hâlinizi ya­zarsanız, cevâbında kusûr etmeyiz. Böylece sevgi, ihlâs zinciri harekete ge­tirilmiş olur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder