BURS

BURS

29 Mart 2012 Perşembe

63. ATMIŞ ÜÇÜNCÜ MEKTUP


63.
 ATMIŞ ÜÇÜNCÜ MEKTUP

Bu mektûb, nakib seyyid şeyh Feride yazılmışdır. Peygamberlerin "aleyhimüsselâm" hep, aynı imânı söyledikleri bildirilmekdedir:
Allahü teâlâ bizi ve sizi "rahmetullahi aleyhim ecma'în" kerîm olan ba­balarınızın yolundan ayırmasın! Babalarınızın en üstününe ve geri kalan­ların hepsine selâmlar olsun!
Allahü teâlâ, Peygamberler "aleyhimüsselâm" vâsıtası ile, insanlara, son­suz kurtuluş yolunu göstermiş ve sonsuz azâbdan kurtarmışdır. Eğer Pey­gamberlerin "aleyhimüsselâm" mubârek vücûdları olmasaydı, Allahü te- âlâ zâtını ve sıfatlarını kimseye bildirmezdi. Kimsenin, Allahü teâlâdan ha­beri olmazdı. Kimse Ona yol bulamazdı. Allahü teâlânın emrleri ve yasak­ları bilinemezdi. Allahü teâlâ ganîdir. Ya'nî hiçbir şeye muhtâc değildir. İn­sanlara acıdığı için, insanlara iyilik ederek, emr ve yasakları göndermişdir. Emrlerin ve yasakların fâideleri insanlaradır. Allahü teâlâya hiç fâideleri yokdur. Allahü teâlânın, bunlara ihtiyâcı yokdur. Peygamberler olmasay­dı, Allahü teâlânın beğendiği şeyler ve beğenmediği şeyler belli olmaz, bir­birinden ayrılamazdı. O hâlde, Peygamberlerin gönderilmesi, pek büyük ni'metdir. Bu ni'metin şükrünü hangi dil söyliyebilir. Kim, bu şükrü yapa­bilir? Bize ni'metlerini gönderen, bizlere islâm dînini bildiren, bizleri Pey­gamberlere "aleyhimüssalâtü vesselâm" inanmak se'âdetine kavuşduran Rabbimize hamd ederiz.
Bütün Peygamberlerin dinlerinin aslı, temeli birdir. Başka başka değil­dir. Hep aynı şeyi söylemişlerdir. Allahü teâlânın zâtı ve sıfatları için, (Haşr) [mezârdan kalkınca, arasat meydânında toplanmak] ve (Neşr) [he- sâbdan sonra Cennete ve Cehenneme gitmek, dağılmak] için ve Peygam­berler için ve melek gönderilmesi için ve melekle kitâblar gönderilmesi için, Cennetin sonsuz ni'metleri ve Cehennemin sonsuz azâbları için söyledik­leri hep aynıdır. Sözleri birbirine uygundur. Halâl, harâm ve ibâdetler için olan sözleri, ya'nî fürû'âta âid sözleri ise, başka başkadır, birbirine uy­maz.
Allahü teâlâ, bir vakt, o vaktin insanları için, zemânlarına ve hâlleri­ne uygun emrleri, bir ülül'azm Peygambere göndermiş ve o insanların, bu­na uymalarını emr buyurmuşdur. Birçok sebebler, fâideler için, Allahü teâlâ, ahkâm-ı dîniyyede değişiklikler yapmakdadır. Çok def'a, din sâhi- bi, aynı bir Peygambere, başka başka zemânlarda, birbirine uymıyan emrler göndermişdir. Ya'nî, önceki emrleri, sonradan nesh etmiş, değiş- dirmişdir.
Bütün Peygamberlerin, söz birliği ile söylediği hiç değişmiyen sözlerden biri, Allahü teâlâdan başka, bir şeye ibâdet etmemek, Allahü teâlâya şe- rîk, ortak yapmamakdır. Mahlûklardan ba'zısını, başkalarına rab, ma'bûd yapmamakdır. Bu sözü, yalnız Peygamberler söylemişdir. Onların yolun­da gidenlerden başka, hiç kimse bu devletle şereflenmemişdir. Peygamber­lerden başkaları, bu sözü söylememişdir. Peygamberlere inanmıyanlardan bir kısmı, Allahü teâlânın bir olduğunu söylemişse de, bunlar, yâ müslimân- lardan işiterek söylemiş veyâ varlığı lâzım olan, birdir, demişdir. İbâdet olu­nacak, yalnız Odur dememişlerdir. Hâlbuki müslimânlar hem varlığı lâzım olan, hem de ibâdet olunmağa hakkı olan birdir, demekdedir. (Lâ ilâhe il­lallah) demek, ibâdet olunacak, Allahü teâlâdan başka hiçbir şey yokdur. İbâdet ancak Ona yapılır, demekdir.
Bu büyüklerin birlikde söyledikleri ikinci söz, kendilerini, herkes gibi insan bilir, yalnız Hak teâlâya ibâdet olunur derler. Herkesi, yalnız Ona ibâdet etmeğe çağırırlar. Hak teâlâ, hiçbir şeyle birleşmemişdir. Hiçbir maddede yerleşmemişdir derler. Peygamberlere inanmıyanlar ise, böyle söylememiş, hattâ, başda bulunanlar, kendilerine tapdırmak istemiş, Hak teâlâ bize hulûl etdi, bizdedir demişlerdir. Böylece, kendilerine ibâdet olun­mak lâzım geldiğini, ilah olduklarını söylemekden sıkılmamışlardır. Ken­dileri, kulluk vazîfelerinden çekilerek, her dürlü çirkin, kötü şeyleri yap­mışlardır. İlah oldukları için, kendilerinin sorumsuz olduklarını, herşeye tecâvüz edebileceklerini, kendilerine hiçbir şeyin yasak olmıyacağını san­mışlardır. Her sözlerinin doğru olduğunu, hiç yanılmıyacaklarını, her is­tediklerini yapabileceklerini sanarak aldanmışlar, milleti de, aldatmış­lardır. Böyle alçaklara la'net olsun! Bunlara aldanan ahmaklara, yazıklar olsun!
Peygamberlerin "aleyhimüsselâm" sözbirliği ile bildirdikleri birşey de, kendilerine melek geldiğini söylemişlerdir. Peygamberlere inanmıyanlar- dan hiçbiri, bu devlete kavuşmamışdır. Melekler, muhakkak ma'sûmdur. Ya'nî vazîfelerini elbette doğru yapar. Hiç yanılmaz ve hiç kötü, pis değil­dirler. Vahyi, değişdirmeden, unutmadan getirirler. Allahü teâlânın kelâ­mını taşırlar.
İşte, Peygamberlerin "aleyhimüssalevâtü vetteslîmât" her sözü, Hak te- âlâdandır. Her getirdikleri emr, haber, hep Hak teâlâdandır. İctihâd etdik- leri her söz de, vahy ile sağlamlaşdırılmışdır. İctihâdlarında ufak şaşırsalar, Hak teâlâ, hemen vahy göndererek düzeltir. Hâlbuki, Peygamberlere inanmayıp, kendilerini ilah, tanrı tanıtan, sizi, biz yaratdık, biz kurtardık, deyip kendilerine tapdıran kâfirlerin her sözü kendilerindendir. Sözlerini doğru sanırlar. O hâlde, insâf edelim! Ahmak, câhil bir kimse, kendini ilah, tanrı sanıp, kendine tapınmasını emr eder, her kötü zararlı işi yaparsa, bu­na inanılır mı? Onun yolunda gidilir mi? Fârisî mısra' tercemesi:
Bu kadar uzun anlatmamıza sebeb, açıkça anlaşılmak içindir. Yoksa, hak bâtıldan, nûr zulmetden ayrıdır. Nitekim Allahü teâlâ İsrâ sûresi seksen- birinci âyet-i kerîmesinde meâlen, (Hak gelince, bâtıl gider, bâtıl her ze- mân gidicidir) buyuruyor. Yâ Rabbî, bizleri, o büyüklerin "aleyhimüssa- levât" yolunda bulundur! Âmîn.
Seyyid Meyân pîr Kemâli iyi tanırsınız. Bu husûsda birşey yazmamıza lüzûm yok. Şu kadar var ki, bu fakîr, bir müddetden beri onun yakınlığın­dan haz duyuyorum. Kapınızın eşiğini öpmek arzûsunda idi. Amma şu sı­ralarda hasta olup, yatağa düşmüşdür. Düzelince hizmet ve huzûrunuza ka- vuşacakdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder