BURS

BURS

30 Mart 2012 Cuma

96. DOKSAN ALTINCI MEKTUP


 96. 
DOKSAN ALTINCI MEKTUP

  Bu mektûb, Muhammed Şerîfe yazılmış olup, ibâdetleri ve iyi işleri vaktinde yapmayıp, yarın yaparım, sonra yaparım diyenlerin aldandıkla- rını ve Muhammed aleyhisselâmın yoluna, islâmiyyete yapışmak lâzım geldiğini bildirmekdedir:
Ey kıymetli oğlum! Bugün, her istediğini kolayca yapabilecek bir hâl­desin. Gençliğin, sıhhatin, gücün, kuvvetin, malın ve râhatlığın bir arada bu­lunduğu bir zemândasın. Se'âdet-i ebediyyeye kavuşduracak sebeblere yapışmağı, yarar işleri yapmağı, niçin yarına bırakıyorsun? İnsan ömrünün en iyi zemânı olan, gençlik günlerinde, işlerin en iyisi ve fâidelisi olan, sâ- hibin, yaratanın emrlerini yapmağa, Ona ibâdet etmeğe çalışmalı, islâ- miyyetin yasak etdiği harâmlardan, şübhelilerden sakınmalıdır. Beş vakt nemâzı cemâ'at ile kılmağı elden kaçırmamalıdır. Nisâb mikdârı ticâret ma­lı olan müslimânların, bir sene sonra zekât vermeleri emr olunmuşdur. Bun­ların, zekât vermesi, muhakkak lâzımdır. O hâlde, zekâtı seve seve ve hattâ fakîrlere yalvara yalvara vermelidir. Allahü teâlâ, çok merhametli ol­duğu, kullarına çok acıdığı için, yirmidört sâat içinde ibâdete, yalnız beş vakt ayırmış, ticâret eşyâsından ve çayırda otlayan dört ayaklı hayvanlardan, tâm veyâ yaklaşık olarak ancak, kırkda birini fakîrlere vermeği emr buyurmuş- dur. Birkaç şeyi harâm edip, çok şeyi mubâh etmiş, izn vermişdir.
O hâlde, yirmidört sâatde bir sâat tutmayan bir zemânı, Allahü teâlânın emrini yapmak için ayırmamak ve zengin olup da, malın kırkda birini müslimânların fakîrlerine vermemek ve sayılamıyacak kadar çok olan, mubâhları bırakıp da, harâm ve şübheli olana uzanmak, ne büyük inâd, ne derece insâfsızlık olur.
Gençlik çağı, nefsin kaynadığı, şehvetlerin oynadığı, insan ve cin şeytân­larının saldırdığı bir zemândır. Böyle bir çağda yapılan az bir amele pek- çok sevâb verilir. İhtiyârlıkda dünyâ zevkleri azalıp, güç kuvvet gidip, ar- zûlara kavuşmak imkânı ve ümmîdleri kalmadığı zemânda, pişmânlıkdan, âh etmekden başka birşey olmaz. Çok kimselere bu pişmânlık zemânı da, nasîb olmaz. Bu pişmânlık da, tevbe demekdir ve yine büyük bir ni'metdir. Çokları bu günlere kavuşamaz.
Peygamberimizin "sallallahü aleyhi ve sellem" haber verdiği sonsuz azâblar, çeşidli acılar, elbette olacak, herkes cezâsını bulacakdır. İnsan ve cin şeytânları, bugün, Allahü teâlânın afvını, merhametini ileri sürerek aldatmak- da, ibâdetleri yapdırmayıp, günâhlara sürüklemekdedir. Hâlbuki, iyi bilme­li ki, bu dünyâ, imtihân yeridir. Bunun için, burada dostlarla düşmanları ka- rışdırmışlar, hepsine merhamet etmişlerdir. Nitekim A'râf sûresi, yüzellibe- şinci âyetinde meâlen, (Merhametim herşeyi içine almışdır) buyuruldu. Hâlbuki, kıyâmetde, düşmanları, dostlardan ayıracaklardır. Nitekim, Yasîn sûresinde, (Ey kâfirler, bugün, dostlarımdan ayrılınız!) meâlindeki âyet-i ke­rîme, bunu haber vermekdedir. O gün, yalnız dostlara merhamet oluna­cak, düşmanlara hiç acınmıyacak, onlar muhakkak mel'ûn olacakdır. Nite­kim, A'râf sûresinde, (O gün, merhametim, yalnız benden korkarak kâfir ol- makdan ve günâh işlemekden kaçınanlara, zekâtını verenlere, Kur'ân-ı ke­rîme ve Peygamberime "aleyhisselâm" inananlara mahsûsdur) meâlindeki âyet-i kerîme, böyle olduğunu göstermekdedir. O hâlde, o gün, Allahü te­âlânın rahmeti, (Ebrâr)a, ya'nî müslimânlardan iyi huylu ve yarar işli olan­lara mahsûsdur. Evet, müslimânların, zerre kadar îmânı olanların hepsi so­nunda hattâ, çok zemân Cehennemde kaldıkdan sonra bile, merhamete ka- vuşacakdır. Fekat rahmete kavuşabilmek için, ölürken îmân ile gitmek şart- dır. Hâlbuki, günâhları işlemekle kalb kararınca ve Allahü teâlânın emrle- rine ve harâmlarına ehemmiyyet verilmeyince, son nefesde îmân nûru, sön­meden nasıl geçebilir? Din büyükleri buyuruyor ki, (Küçük günâha devâm, büyük günâha sebeb olur. Büyük günâha devâm da insanı kâfir olmağa sü­rükler). Böyle olmakdan Allahü teâlâya sığınırız! Fârisî beyt tercemesi:
Allahü teâlâ hepimizi beğendiği işleri yapmağa kavuşdursun! Sevgili Pey­gamberi Muhammed aleyhisselâmın ve Onun kıymetli Âli ve Eshâbı hur- meti için düâmızı kabûl buyursun! Bu mektûbu size getiren Mevlânâ İshak, bu fakîrin tanıdıklarından ve muhlislerindendir. Eskiden beri komşuluk hak­kı da vardır. Yardım isterse, esirgemezsiniz inşâallah. Yazısı ve inşâ kâbi- liyyeti iyidir. Vesselâm.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder