BURS

BURS

26 Haziran 2012 Salı

Allaha Tövbe Etmek, Allahın Bağışlaması, Affı (Et-Tevvab, El-Gafur, El-Gaffar)

Allah (c.c.) kendisine yönelen ve tövbe eden kullarının günahlarını bağışlar. Şeytan, insanları genellikle Allahın (c.c.) çok bağışlayıcı sıfatıyla kandırır. Allah (c.c.) nasıl olsa günahları bağışlar, diyerek insanlara günahı sevimli gösterir: Ey insanlar, Allahın vadi gerçektir. Öyle ise sakın dünya hayatı sizi aldatmasın. O çok hilekar şeytan da Allahın merhamet ve affını ileri sürerek sizi kandırmasın! (Föe2tır suresi, ayet 5)

tab Her günah işlendiğinde kalpte bir siyah leke bırakır. Gün gelir kalp işlenen günahlarla kapkara kesilir, artık kalbin arınma ve Allah a (c.c.) yönelme arzusu da ortadan kalkar. Kul Allahın (c.c.) kendisine dünyada ve ahirette azap etmeyeceği konusunda bir eminlik duygusu içerisine girer. Başa gelen felaketler, bela ve musibetler de onun için bir şey ifade etmemeye başlar. Artık böyle birisi için hidayet kapısı da kapanır. Kalbi mühürlenir. Anlaşılır ki Allah (c.c.) böyle birisini el-Cebböe2r güzel ismiyle dünyada isyanıyla baş başa bırakmış, ahirette de onun büyük bir azaba uğramasına hükmetmiştir. Oysa Allahın (c.c.) günahları çok affedici güzel ismi (el Gafföe2r) mümin için bir umut kapısıdır. O kendisini hep günahkar görür. Hep bir arınma duygusu içerisindedir. Bunun için Allahın (c.c.) et Tevvöe2b (tövbeleri kabul eden) güzel ismine sığınır. Yaptığı iyi amelleri gözünde değersizdir. Her gün kusur ve hatalarını arar, bunlara tövbe eder. Geçmiş günahları için büyük bir pişmanlık yaşar. Eksik ibadetlerini tamamlamaya, hatalarını ve yanlışlarını telafi etmeye çalışır. Sadece Allahın (c.c.) günahları çok affedici güzel ismine (el-Gafföe2r) güvenir.

tab Hıristiyanlar, günahlarında umutsuzluğa düşmüşlerdir. Bunun için kendilerini, nefislerinin işlediği kötülüklerden arındıracaklarına, yani tövbe edeceklerine bir kurtarıcı beklemişlerdir. Onlara göre Hz. İsa Alehisselöe2m, Allahın (c.c.) -haşa- oğludur. İnsanları içerisinde bulundukları günah bataklığından kurtarmak için yeryüzüne gönderilmiştir. Ona inananların günahlarına kefaret olmak üzere Allah (c.c.) feci bir biçimde öldürülmesine izin vermiştir. Böyle olunca bir Hıristiyan için Hz. İsa Alehisselöe2ma inanmak, yaşamında günahlara pişman olmadan ve olumlu anlamda bir değişim geçirmeden Allah (c.c.) tarafından affedilmek demektir.

tab Bir Hıristiyan Hz. İsa Alehisselöe2m ile ilgili bu batıl inancı yanında papazlara günahlarını itiraf ettikten sonra da tüm günah yükünü üzerinden attığına inanmaktadır. Tabii tüm bunlar Allahın (c.c.) günahları çok affedici güzel ismiyle (el-Gafföe2r) açıklanabilecek şeyler değildir. Allah (c.c.) günahları kulda gerçek anlamıyla bir pişmanlık olduğu zaman affeder. Bu pişmanlık da insanın o günahı işlediğine içten üzülmesiyle, bir daha işlememesiyle ve yanlışını telafi etmek istemesiyle kendisini belli eder. Yani Allahın (c.c.) tövbe nimetiyle (et-Tevvöe2b güzel ismiyle) o kula yönelmesi ile olur. Gerçi Allahın affı için tövbe şartını ileri sürüp O nun merhametini ve bağışlamasını sınırlamak da doğru değildir. Kuran-ı Kerim de Allah şirk dışında kalan bütün günahları da affedebileceğini de belirtmiştir (bk.Nisa suresi, ayet 48).

tab Tövbe kulun günahlarının affı yolunda başvuracağı temel yoldur. İnsan için günahların affı için tövbe etmek başta gelen bir yol olmasına karşın Allahın (c.c.) rahmetini ve bağışlamasını sadece kulun tövbesiyle sınırlamanın da doğru olmadığını belirtmiştik. Yalnız insanın günahını yada günahlarını Hz. İsa Alehisselöe2mın ve papazın üzerine yıkarak yada onlara yükleterek kurtulmak istemesi ve hiç pişmanlık duymadan eline geçen fırsatta hemen o günahı yada günahları tekrar işlemesi, Allahın (c.c.) günahları çok affedici ismiyle (el-Gafföe2r) ilgisi olmayan bir durumdur.

Hıristiyanlıktaki bu özellikten dolayı bugünlerde pek çok Müslüman genç, yaşamlarındaki günahların yükünden zahmetsizce kurtulmak, nefislerinin arzuladığı bir kısım günahları rahatlıkla işlemek için Hıristiyan olmaktadır. Günahlardaki geçici zevk ve keyif o kadar kısadır ki tatmaya bile değmez. Halbuki İslam dininde helal dairesi keyfe ve zevke yetecek kadar geniştir. Öyle ki İslam dininin belirlediği çizginin ötesindeki keyifler ve zevkler daha dünya yaşamında bile insanın canını sıkmaya, huzurunu bozmaya başlar.

tab El-Gafföe2ru güzel ismine göre kula düşen görev, insanların kusurları ve yanlışları karşısında merhametli ve bağışlayıcı olmak, kendi günahları için de tövbe ederek Allahın (c.c.) affına sığınmaktır.

Günahları bağışlama anlamına gelen Allahın (c.c.) başka güzel isimleri de bulunmaktadır. Bunlardan bazılarını daha önce gördük: el-Gaföfbr, el-Gafföe2r. Her iki güzel isim de Arapça da aynı kökten, örtmek anlamına gelen bir fiilden türemişlerdir. Allah (c.c.) bu güzel isimlerinde günahları örten anlamına gelen bir tecelliyle kullarına yönelmektedir. El-Afüvvu güzel isminde ise günahları silen anlamı bulunmaktadır. Dolayısıyla el-Afüvvu güzel ismi, diğerlerine göre, daha geniş bir anlama gelmekte, günahlar karşısında daha köklü bir temizlemeyi karşılamaktadır.

tab Tabii el-Gaföfbr, el-Gafföe2r güzel isimlerinde de bir günahları bağışlama anlamı bulunmaktadır. Günahları örtmek demekle onları gözlerden saklayıp bağışlamamak anlaşılmamalıdır. Bu güzel isimlerle vurgulanan anlam günahların bağışlandığı ama hesap defterinde, mahşer gününde kulun hafızasında vs. sabit kaldığıdır. El-Afüvvu güzel isminde bu bağışlanma, daha genel bir anlama sahiptir; günahların Kiramen Katibin Melekleri nin hafıza ve defterlerinden, Levh-i Mahfuz dan, kısacası ona tanıklık eden Allah (c.c.) dışındaki herkesin bilgisinden, hatta o kulun bilincinden de silinmesi demektir.

tab El-Gaföfbr, el-Gafföe2r güzel isimlerindeki bağışlamayı şuna benzetebiliriz: Gün gelir bir zaman dost olduğumuz birine küseriz. Küsmemize neden olan konuda da kendimizi haklı görürüz. Buna karşın araya giren eş dost nedeniyle o kişiyle barıştırılırız. Ama bu barışma gönülden gelmemiştir, eş dostun hatırı için olmuştur. Eski hesap her ne kadar dile gelmese de bu yüzden kapanmamıştır. Küsmeden önceki samimiyet de hiçbir zaman gerçekleşmez. Çünkü o kişiyi bağışlamış olsak da küsmemize neden olan olayla ilgili davamız dilimize dolanmasa da yine de ister istemez kalbimizi ve kafamızı meşgul etmektedir. Oysa el-Afüvvu güzel ismindeki bağışlanma şuna benzer: Yine dost bildiğimiz birisine küseriz. Ama o kişi veya biz bu konudaki hatamızı kısa zamanda anlarız. Pişman oluruz. Hangimiz suçlu ise öyle bir bağışlanma diler ki onu affederiz. Artık bir daha ne o ne de biz o küskünlüğe neden olan şeyi hatırlamak bile istemeyiz. Her ikimizin de zihninde kötü anılar silinir gider.

tabÖyle anlaşılıyor ki el-Gaföfbr, el-Gafföe2r güzel isimlerinde bağışlanma Allahın (c.c.) bir atası, ihsanı olarak gelmektedir. Belki bir ana-baba duası, Allah (c.c.) indinde güzel ve makbul bir iş insanın bazı günahlarına kefaret olmakta, onları etkisiz kılmakta, bağışlanmasına vesile olmaktadır. Ama bu günahlar hesap defterinden silinmemektedir. Yüce Allah (c.c.) hesap günü bu günahları onun ve insanların önünde açıklayacak ve affettiğini de bildirecektir. Ama el-Afüvvu güzel ismindeki bağışlanma tövbe nimetiyle gerçekleşmektedir. Bu yüzden daha genel ve etkilidir. Allah (c.c.) tövbe ihsan ettiği kulun günahlarından el-Afüvvu güzel ismiyle tamamen vazgeçmekte, kulu ahiret günü bunlardan sorumlu tutmadığı gibi hiçbir şeyin ve kimsenin de bu günahları hatırlatmasını veya hatırlamasını istememektedir. Nitekim 99 Esmaül-Hüsna tablosunda el-Afüvvu güzel isminin et-Tevvöe2bu güzel isminden sonra gelmesi de bunu düşündürmektedir. Gerçi her iki güzel isim arasında el-Müntekimu güzel ismi yer alsa da, bu güzel isim de Allahın (c.c.) tövbe yolu ile affına güvenirken kul haklarına dikkat etmemiz lüzumunu hatırlatmaktadır. Çünkü Allah (c.c.) mazlumun hakkını almayı da ihmal etmez.

tab El-Afüvvu güzel ismine göre kula düşen görev, insanların kusurları ve yanlışları karşısında merhametli ve bağışlayıcı olmak, kendi günahları için de tövbe ederek Allahın (c.c.) affına sığınmaktır.

Tövbe, imandan sonra bir insana ihsan edilen en büyük nimettir. Tövbe kelime anlamıyla dönüş demektir. Terim anlamı, kulun günahlarına pişman olup onları terk etmesi ve Allahın (c.c.) emir ve yasaklarına yönelmesidir.

tab Hadislerden anlaşılacağı üzere peygamberimiz (s.a.s) günde yetmiş (bir başka rivayette yüz) kere Allah a (c.c.) istiğfarda bulunmaktaymış. Günahtan masum olan peygamberimiz (s.a.s) böyle ise bizim buna daha çok dikkat etmemiz gerekir.

tab Tövbe, Allah (c.c.) ile kişi arasında yapılan içten bir antlaşmadır. Dolayısıyla tövbe eden birisi değişimi içten bir duyguyla onaylamaktadır. Gözlerden damlayan birkaç damla yaş tövbedeki içtenliğin işaretidir. İnsanlar birbirleri ile olan sözleşmeleri çok kolay bozmaktalar. Çıkarlar söz konusu olduğunda işler değişmektedir. Ama Allah a (c.c.) tövbe ile yönelen bir kul buna yürekten bir yolla, yani içten katıldığı için daha bir sadık olmaktadır. Böyle içten, kesin dönüşe tövbe-i nasuh denir. Zaten gerçek tövbe de ancak böyle mertçe yapılır.

tab Tövbenin temeli yapılan günaha kalp ile derin bir pişmanlık duymaktır. Nitekim peygamberimiz (s.a.s) de tövbeyi bir hadis-i şerifinde günahlara pişmanlık olarak tanımlamıştır. Tövbemizi bozsak bile yenileyebiliriz. Tövbe etmenin bir sayısı, sınırı yoktur.

tab Tarikatlara tövbe ile intisap edilirdi. Böylelikle bu içten değişime Allah (c.c.) dostları da tanık tutulurdu. Bu da güzel bir şeydi ve Allah (c.c.) ile kul arasında tövbe ile gerçekleşen içten pişmanlık duygusunu daha bir pekiştirirdi.

tabİnsan alışkanlıklarının tutsağıdır. Onları kolay kolay bırakamaz. Günahlar da bu özelliğe sahiptirler. İnsanda bağımlılık yaparlar. Ayrıca günahlar nefsin arzularını da okşar. Bu yüzden bir insanın günahlarına pişman olup Allah (c.c.) yoluna girmesi çok güçtür. İnsanların çoğu doğadaki bitkiler ve hayvanlar gibi pek varoluşlarını sorgulamadan yaşayıp ölmektedirler. Kendilerini değiştirmek gibi zorlu bir işe pek girişmek istemezler. Rahatlarına ve keyiflerine bakarlar. Tövbe etme sadece insanın iradesiyle gerçekleşen bir olgu değildir. İnsan günah olmayan bir alışkanlığını bile terk ederken büyük bir sıkıntı yaşamaktadır. Bu nedenle nefsi okşayan günahları terk etmek çoğu insan için ölmeyi istemek kadar imkansız bir şeydir. Aslında tövbe etmek de kişinin o andaki manevi varlığına son vermesi anlamına gelmektedir. Nasıl bir insanın kendi elleriyle kendisini öldürmesi çok güç bir şeyse, daha doğrusu intihar etmek isteyen bir insan nasıl bu konuda yaşamsal bir sıkıntı yaşarsa bir insanın alıştığı ve zevk aldığı günahlardan dönmesi de o kadar zor bir iştir. Bu yüzden tövbe etme Allahın (c.c.) et-Tevvöe2b güzel ismiyle ilişkilendirilmiştir. Buna göre tövbe nimeti kulun bir eseri değil, Allahın (c.c.) kuluna şükretmesi için verdiği bir nimetidir. Kulun tövbe nimetini kendisinden bilmesi büyük bir hatadır. İnsanı boş gurura, aldanmışlığa götürür. Şeytanın oyuncağı kılar. İnsan başına gelen hayır ve şerrin Allah tan (c.c.) olduğuna inandığı gibi tövbe nimetini de O ndan bilmelidir. Yani insan Allah (c.c.) dilediği için bu tövbe nimetine ermektedir.

Tabii bu büyük nimet de Allah (c.c.) tarafından kullarına gelişigüzel dağıtılmamaktadır. Bunun bir sünnettullahı bulunmaktadır. Allah (c.c.) yanlış yolda olan kullarına önce ikazlarda bulunur. Onları anlayacağı dillerle uyarır. Bu uyarılara ayet diyebiliriz. Kul kadere olan inancıyla, yani başına gelen iyi ve kötü şeylerin (ayetlerin) bir tesadüf eseri olmadığına, bunların yüce Allahın (c.c.) izni ve yaratmasıyla meydana geldiğine inandığı zaman bunlardan kendince bir ders çıkarır. Tuttuğu yolu ölçüp biçer. Örneğin bela ve musibetlerle günahlarının acı meyveleri arasında bir ilgi kurar. Hatasını anlar. İçten bir pişmanlık duyar. Günahlarından dönüp Allahın (c.c.) emir ve yasaklarına uymak ister. İşte tövbe böylece gerçekleşmiş olur. Bu bakımdan tövbe nimetinin kula erişmesinde kadere, hayır ve şerrin Allah tan (c.c.) geldiğine inanma önemli bir rol oynar.

tab Herkesin anlayışına ve algı dercesine göre tövbe nimetinin kalpte uyanması için farklı bir işlem gerekebilir. Bunu da en iyi bilen Allah tır. Allah (c.c.) tövbe etmeye müsait kullarına bir vesileyle yaklaşır ve onların günahlarına pişman olup doğru yola gelmesini sağlar.

tab Tabii tövbe için gelen ayetlerin kadrini kıymetini bilmeyenler de vardır. Bu tipteki insanlar başlarına gelen bela ve musibetleri Allah tan (c.c.) bilmedikleri için onlardan gerekli dersleri alıp da tövbe edemezler. Onlar için her şey bir tesadüften ibarettir.

tabÇoğu insanın ibadetlerini yapamamalarının nedeni içerisinde bulundukları günahlardır. Günahlar ile ibadetlerin kalpte buluşmaları, biraraya gelmesi adeta imkansızdır. Bunlar mıknatısın aynı kutupları gibi birbirini sürekli iterler. Hele hele bir günahkarın namaz kılması çok zordur. Çünkü namazın esprisi yüzünü, yönünü Allah a (c.c.) çevirmek, Allahın (c.c.) huzurunda bulunmaktır. Günahlarla namazda Allah a (c.c.) dönmeye kendimizde bir güç ve kudret bulamayız. Bu durum kendisine karşı kabahat işlediğimiz bir insanın yüzüne bakamamak gibi sıkıcı bir durumdur. Çoğu kişinin namaz kılmak istediği halde namaz kılamamasının, namazda bir huzur ve zevk alamamasının nedeni de budur. Günahlara tövbe etmeden Allahın (c.c.) karşısına geçmek adeta imkansızdır. Namaz öncesi alınan abdest de sanki tövbenin simgesi gibidir.

tab Sen çok büyük günahlar işledin. Allah (c.c.) bunları affetmez. biçimindeki bir düşünce, şeytanın bir vesvesesidir. Zira Allah (c.c.) samimi bir tövbe ile kulun bütün günahlarını bağışlayacağını Kuran-ı Kerim de pek çok ayette belirtmektedir.

tab Tövbe insanın nefsin egemenliği altından kurtulup gerçek özgürlüğe, Allah a (c.c.) kul olmaya doğru yol almasıdır. Nefsinin esiri olarak azgınlaşıp günah işleyen insanlar özgür olduklarını, hayatlarını diledikleri gibi yaşadıklarını sanırlar. Oysa günahlar insanın yaratılış amacına ters düştüğü için ruhta onmaz çeşitli hastalıklara ve rahatsızlıklara neden olur. Böyle bir insan huzurunu yitirmiştir. Günahlar onu sarıp sarmalamış ve çeşitli manevi sıkıntılara sokmuştur. Tövbe edip Allahın (c.c.) emir ve yasakları istikametinde yaşamlarına yeni bir biçim ve yön veren insanlar Allahın (c.c.) emir ve yasaklarına uydukları için vicdanları rahattır. Ruhlarında sonsuz bir huzur bulunur. Bu da yüzlerindeki iman nuru ile ışıldar. Gerçek özgürlüğün ve yaratılış amacına uymanın derin hazzını tadarlar.

tab Tövbe ile Allah (c.c.) geçmiş bütün günahları sevaba çevirmektedir. Bu durum Kuran-ı Kerim de şöyle bildirilmektedir: Ancak şu var ki tövbe edip iman edenler ve güzel işler yapanlar, bundan müstesnadır. Allah onların kötülüklerini iyiliklere, günahlarını sevaplara dönüştürecektir. Çünkü Allah Gaföfbr (günahları affeden), Rahöeem dir (müminleri esirgeyendir). Kim tövbe edip güzel işler yaparsa gereğince tövbe eden odur işte (Furkan suresi, ayet 70-71).

Et-Tevvöe2b güzel ismi ile insana düşen bilinç şudur: İnsanın Allahın (c.c.) iman ve ibadetlerdeki rızasına, günahlardaki ve haramlardaki öfkesine rağmen günahta ısrar edip tövbeyi geciktirmesi, Allahın (c.c.) emir ve yasaklarına uymaması büyük bir talihsizliktir. İnsanı ebedi pişmanlığa sürükleyebilir.

Bakın Allah ne kadar affedici, hoşgörülü peki ya onun kulları bizler? Onun kadar olmasa da onun kulu olmak hasebiyle bir nebze de olsa bizim de diğer insanlara karşı böyle olmamız gerekmez mi?

Muhsin İyi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder