BURS

BURS

4 Haziran 2012 Pazartesi

Bir Kâse Bal (Uzeyle'nin İmanı) (dini hikayeler)

Bir Kâse Bal (Uzeyle'nin Ýmaný) "Artýk sana emrolunaný açýkla! " âyet-i kerimesinin mûcibince, Rasûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-, insanlarý Ýslâm dînine dâvet etmeye baþlamýþtý. Bu dâvete ilk mukâbelede bulunanlar, îmânýn nûruyla gönlü aydýnlanmýþ olanlardý. Toplumda göz önünde olmayan garipler, kimsesizlerdi. Mekke'de doðup kýyâmete kadar dünyayý aydýnlatacak olan Ýslâm dini için her îmân edenin çile ve ýzdýrabý da sevgisine, muhabbetine göreydi. Ýþte gönlünde olan îmân muhabbetinin büyüklüðü sebebiyle bir çok acýlara, ýzdýraplara mâruz kalan ve buna raðmen baþ koyduðu yolda azim ve gayretle ilerleyen gönül sultanlarýndan biri de Uzeyle -radýyallâhu anh-'týr. O birçok iþkencelere katlanarak Rasûlullâh'ýn yanýna geliyor, sohbetinde bulunuyor ve onu derin bir heyecan ve muhabbetle dinliyordu. Uzeyle'nin en büyük zevki Peygamber -sallallâhu aleyhi ve sellem-'den öðrendiklerini baþkalarýna öðretmekti. Henüz Müslüman olmamýþ, fakat Ýslâmiyet'e yakýnlýk duyan kadýnlarý buluyor, Allâh'ýn buyruklarýný onlara anlatýyor ve birçoklarýnýn Müslüman olmasýna vesîle oluyordu. Zaman içerisinde Müslümanlarýn sayýsý gittikçe artmýþ, fakat yapýlan iþkenceler de dayanýlmaz bir hâle gelmiþti. Bu merhalede, Hazret-i Peygamber -sallallâhu aleyhi ve sellem- Allâh'ýn izni ile Müslümanlara Medine yollarýný gösterdi. Artýk Müslümanlar geride yurtlarýný, yakýnlarýný býrakarak müslümanca yaþamak için birer-ikiþer gruplar halinde Medine'ye gitmeye baþlamýþlardý. Hicret edenler arasýnda Uzeyle'nin zevci de vardý. Þimdilik Uzeyle'yi yanýnda götüremeyecek ama ilk fýrsatta onu da yanýna alacaktý. Mekke neredeyse boþalmýþtý. Uzeyle kendisini yalnýz hissediyor, bu yüzden bütün gücüyle kendisini Ýslâm dînini yaymaya veriyordu. Nihayet birgün Rasûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem- de Cenâb-ý Hakk'ýn izni ile hicret edince Uzeyle, Mekke'de büsbütün yapayalnýz kaldý. O biliyordu ki, gönül Allâh ile beraber olunca yalnýzlýðýn bir önemi yoktu. Bütün gücünü artýk Ýslâm'ý yaymak uðruna harcamalýydý. Zîra her Müslüman'ýn görevi bu olmalýydý. Uzeyle'nin kocasýnýn akrabalarý arasýnda Müslüman olmayanlar da vardý. Bunlar birgün Uzeyle'nin evine baskýn yapýp "Sen de kocan gibi Müslüman olmuþsun. Öyleyse bunun hesabýný soracaðýz. " diyerek Uzeyle'yi yakaladýlar. Önce kaçmasýn diye baðladýlar, daha sonra da hapsettiler. Ertesi gün önüne bir çömlek bal koyup hepsini yemesini söylediler. Onlarýn bu hareketi üzerine Uzeyle; "Bana bal ikram ettiklerine göre galiba iþkence etmeyecekler. " düþüncesi ile balý yemeye koyuldu. Ancak yedikçe içindeki hararet artmýþ, susuzluðu ziyadeleþmiþti. Dayanamadý, biraz sonra su istedi. Ancak akrabalarý su vermeyeceklerini, balý susuz bitireceðini söyleyerek onu zorladýlar. Bal içini bir hayli yakmýþ, içindeki hararet fazlalaþmýþtý. Bir müddet sonra gün yavaþ yavaþ ýþýltýlarýný etrafa yaymaya baþlamýþ, güneþ bütün sýcaklýðýný göstermiþti. Uzeyle, azgýn bir deveye bindirilip çöle doðru sürüldü. Azgýn deve bir o yana bir bu yana saldýrýyor, Uzeyle'ye rahat vermiyordu. Ýþte vahadaki son hurma aðaçlarý da geride kalmýþtý. Karþýda uçsuz bucaksýz yakýcý bir çöl vardý. Yol alýrken çöl boyunca kimsesiz Müslümanlara iþkence yapan zalimlere rastladýlar. Müþrikler onlarý kýzgýn kumlar üstünde sürüklüyor, karýnlarýna kocaman taþlar koyuyor, bu da yetmiyor çýplak vücutlarýný ateþle daðlýyorlardý. Uzeyle, kardeþlerine yapýlan bu iþkenceler karþýsýnda kendi çilesini unutmuþ duâ ile; "Allâh'ým hâlimizi Sana nasýl arz edelim. Sen ki, bizi bizden iyi tanýrsýn! Üzerimize sabýr yaðdýr. Sana olan îmânýmýza güç ver. Kardeþlerime yardým et! " diyordu. Bir müddet daha yol aldýktan sonra bir kum tepesinin yanýnda durdular. Uzeyle deveden indirilmiþ, bir kazýða baðlanmýþtý. Fakat bu kadarý da yetmezmiþ gibi ayaðýndaki ayakkabýlarýný da çýkartýp onu kýzgýn kumlar üzerine çýplak ayakla býraktýlar. Yere oturmasý yasaktý, hep ayakta duracaktý. Çöl o kadar sýcaktý ki, kýzgýn güneþ her yeri yakýp kavuruyor, âdeta insanýn beynini kaynatýyordu. Zorla yedirdikleri bal, Uzeyle'nin ciðerini kavurmaya baþlamýþ yakýcýlýðýný göstermiþti. "-Ne olur bir yudum su! " diye inledi. Akrabalarý O'nun bu halinden istifade ederek: "-Muhammed'in dinini inkâr et, sana istediðin kadar su verelim. " dediler. Ama boþ yere… Çünkü îmân O'nun kalbine öyle yerleþmiþti ki, susuzluktan ölse bile bunun bir önemi yoktu. Nasýl olsa birgün ölecekti, bu da Ýslâm için Allâh için olmalýydý. Birden canlandý, onlara hitâben; "-Sizi duymayan, yaptýklarýnýzý görmeyen, kendisine bile faydasý olmayan taþlara nasýl tapýyorsunuz? Gelin her þeyi yaratan, yarattýðý her þeyi duyan, gözeten Rabb'e sýðýnýn. O Rab ki, kalblerde gizlenenleri bile bilir. " Bu sözlerle ilk önce þaþkýna döndüler ama daha sonra kahkaha ile gülerek; "-Öyleyse yalvar da Tanrýn sesini duysun; gelip seni elimizden kurtarsýn. " diye alay ettiler. Uzeyle ellerini duâ için kaldýrýp "Ya Rabbi" diye yalvarmaya baþladý. "Allâh'ým! Beni bu îmânsýzlara karþý utandýrma. Biliyorum, darda kalan kuluna yardým eder, Sen'den isteyenin elini boþ çevirmezsin. Bana da yardým et. Allâh'ým bu adamlarýn kalbini yumuþat, onlara da doðru yolu göster. " Artýk dili damaðý büsbütün kurumuþtu. Gözlerinden yaþlar akýyor, daha kirpiklerinden ayrýlmadan kuruyordu. Gittikçe gözleri de kararmaya baþladý. O, su diye inledikçe; karþýsýna geçip kana kana su içiyor, "Muhammed'e küfret sana da verelim. " diyorlardý. Uzeyle bu korkunç teklif karþýsýnda her seferinde ürperiyor; "Asla, asla! " diye haykýrarak: "-O ki Allâh'ýn sevgilisi, kâinatýn efendisi, O'nsuz hayatýn ne anlamý var, caným O'na feda olsun! " diyordu. Ýkinci gün sabahleyin yine bal getirdiler. Uzeyle balý ikrâm olsun diye getirmediklerini artýk biliyordu. Ona elini bile sürmedi. "-Balý ye! " diye zorladýlar, yemediðini görünce de zorla aðzýna akýttýlar. Sonra da onu bir sopaya baðlayýp güneþin karþýsýna diktiler. Çöl her zamanki gibi sýcaktý. Âdeta her bir güneþ ýþýðý milyonlarca ok oluyor ona saplanýyordu. Bir zaman böyle bekledi, sonra "gözlerim" diye inlemeye baþladý. Gözlerini açmaya çalýþtý ama açamadý. Bir kez daha denedi; sonra hiçbir þey göremediðini fark etti. "Gözlerim kör oldu. " diye haykýrdý; ama sesi, kuruyan boðazýndan bir fýsýltý gibi çýkýyor hiçbir þey anlaþýlmýyordu. Uzeyle iyice zayýfladý. Üçüncü günün iþkencesi baþladýðýnda âdeta bitip tükenmiþti, ayakta duracak gücü kalmamýþtý. Ciðerlerindeki yangýn dayanýlmaz bir hal alýnca Ýslâm düþmanlarý ona; "-Haydi dininden dön de sana her istediðini verelim. " dediler. Bu teklifi de reddetti. Ama artýk sesi çýkmýyor, sadece dudaklarý kýmýldýyordu. Görmeyen gözlerini gökyüzüne dikmiþ þehâdet parmaðýyla; "Allâh birdir, Allâh birdir! " diye iþaret ediyordu. Sonunda kulaklarý da duymaz oldu. Söylenenleri artýk iþitmiyordu. Çöl güneþi korkunç bir hal almaya baþlayýnca müþrikler onu o hâlde býrakýp kendilerini çadýrýn gölgesine attýlar. Uzeyle bütün tâkati kesilmiþ bir þekilde öylece yatýyordu. Neredeyse bayýlýp bilincini de kaybetmek üzereyken göðsünün üzerinde bir soðukluk hissetti. Eliyle yokladý; bu buz gibi bir kova su idi. Kuruyan dudaklarýný kovaya yaklaþtýrýp ancak bir yudum içebildi. Sanki biri kovayý çekip almýþtý. Ayaða kalktý, birden gözlerinin açýldýðýný fark etti. Evet artýk görüyordu. Ýþte, pýrýl pýrýl billur gibi parlayan bir kova, gökyüzüne asýlmýþ gibi duruyordu. "Allâh'ým bana yardým edeceðini biliyordum. Sana bütün kalbimle inanýyorum. " diye mýrýldandý. Uzeyle ellerini kovaya uzatýp bu defa kana kana su içmeye baþladý. Bir taraftan çocuklar gibi seviniyor bir taraftan da Rabbine duâ ediyordu. Buz gibi su yüreðini serinletmiþ, gönlünü ferahlatmýþtý. Kalan suyu baþýndan aþaðý boþalttý. Çadýrda uyuyanlar, Uzeyle'nin sesini duyunca ne olduðunu anlamak için koþtular. Susuzluktan sesi soluðu kesilen, gözleri kör, kulaklarý duymaz olan Uzeyle, acaba nasýl ve niçin baðýrýyordu? Uzeyle'yi görünce donakaldýlar. Sanki karþýlarýndaki Uzeyle deðildi. Üzerinde hiç görmedikleri bir güzellik vardý. O pýrýl pýrýl parlayan gözleriyle müþriklere "gelin" diye baðýrdý. "-Gelin de Rabb'imin neler yaptýðýný görün. " Uzeyle'nin yanýna gelince yüzündeki su damlalarýný, elbisesindeki ýslaklýðý fark ederek kendilerini toparladýlar: "-Baðýný çözüp suyumuzu içmiþsin, bizi kandýramazsýn! " dediler. Uzeyle onlarýn gaflet içindeki hâllerine acý acý gülümseyerek ellerini öne doðru uzattý ve: "-Ýþte bakýn ellerim hâlâ baðlý duruyor, su tulumlarýnýzýn kapaðý bile açýlmadý. " dedi. Hayatlarý âdeta bir kum fýrtýnasý gibi geçen müþrikler bu mucizevî olay karþýsýnda donakalmýþlardý. Bir an fýrtýna dindi. Sonsuzluðu görmeyi engelleyen kumlar daðýldý. Nasýl bir kum fýrtýnasýnýn ardýndan topraklarýn yerleri deðiþir, orasý apayrý bir mekân hâline gelirse iþte onlar da bu gönül fýrtýnasýnýn dinmesiyle yüreklerinin deðiþtiðini hissetmiþlerdi. Artýk hiçbir þeyi eskisi gibi görmüyorlardý. Bir anda hepsinin gözleri ufka daldý. Bir müjde bekliyor gibiydiler. Ufkun kýzýllýðýna bakan gözler bir anda Uzeyle'nin sýcacýk bakýþý ve tebessümünde eriyip gitmiþti. Artýk onlar için ufuktan daha derin olan Uzeyle mâsivâ çölünde bulduklarý bir vahâ, bir testi soðuk su gibiydi. Beyinleri fokurdatan güneþi hissetmiyorlar, kalblerine hakikat güneþinin huzmeleri aksediyordu. Hidâyet dedikleri böyle bir þey olsa gerekti. Ýþte böylesi bir çölde Uzeyle'nin bir serap gibi bir anda kaybolmasýndan korkan bu nasipliler bir anda vecde gelerek: "-Ey Uzeyle, meðer biz nasýl bir hâldeymiþiz ki seni, nûranî hakîkatlerini görememiþiz. Ey sadece bir olana itaat eden eþsiz kul, þimdi bizi affedersen biz de belki nasiplilerden oluruz. Þayet bize acýmazsan her birimiz þu gönül harâretinden mahvolur gideriz. Ne olur bizi bu dünya çölünün aslanlarýna yem etme ve gönül menbaýndan bir tas îmân suyu bize de sun. " Uzeyle'nin gözlerinden iki damla yaþ süzüldü. O damla ki çöle düþse oradan güller bitirir, ateþe düþse orayý gül bahçesine dönüþtürürdü. Zîrâ onun gönül dokusu teslimiyetti ve o merhametle onlara yönelerek "bir olan"ýn bütün kâinatta nasýl hissedildiðini öðretircesine kelime-i þehâdeti telkin etti. "Eþhedü enlâ ilâhe illallâh ve eþhedu enne Muhammeden abduhû ve rasûluhu. " Ve bütün mahlukât þâhitti artýk bu îmâna. Onun îmân saâdetinin nasýl gönüllere aksettiðini artýk her þey biliyordu. Zîra güneþ balçýkla sývanmazdý. Îmân güneþini bulutlar örtse de o ýþýmadan, aydýnlatmadan duramazdý. Ve onunla aydýnlananlar da çölden kurtulmuþlardý. Hâsýlý çöl, onlarýn sudan bîhaber kurak topraklara dönmüþ gönülleriydi. Ve onlara neþve verecek, gönüllerini muhabbet-i Muhammedî ile dolmasýný saðlayacak bir müjde ile Uzeyle; "Medîne'ye hicret! " dedi. Bunu demesiyle bir gül kokusu yayýlmýþtý iklimlerine. Ve îmânla tanýþan gönüller bir anda bir muhabbet yangýnýyla tutuþmaya baþlamýþtý. Ve yeniden doðmak için, gönüllerini tecdid için, yüreklerindeki Yesrib'i Medine eylemek için artýk onlar da düþmüþtü yola. Gözlerdeki ýþýltý güneþten ayân, kalblerdeki nûr, ayýn hâlesini kýskandýrýr bir hâldeydi. Küfürden îmâna hicret, iþte böyle bir þeydi… Kevser Atar Þebnem Dergisi Ana Sayfa

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder