BURS

BURS

DESUKİYYE TARİKATI

 İbrahim Desuki (Düsuki) hazretlerinin tasavvuftaki yolu. Rıfaiyye ve Sühreverdiyye yollarından hırka giyen İbrahim Desuki’nin Şaziliyye yoluna da intisab ettiği (bağlandığı) bildirilmektedir. Dört kutubdan birisi olarak kabul edilen İbrahim Desuki’nin Şeyh Ebu Medyen el-Magribi’ye ulaşan bir silsilesi de olduğu göz önüne alınırsa, zamanın meşhur velileriyle görüşüp sohbet ettiği anlaşılır. Hayatının yirmi senesini doğum yeri olan Aşağı Mısır’daki Desuk kasabasındaki halvethanesinde eser yazmak ve talebe yetiştirmekle geçiren İbrahim Desuki, hazret-i Ali’nin manevi varislerinden sayılır. Pekçok keramet, hal ve cömertliğiyle meşhur olmuştur. Desukiyye yolunda tasavvuf yolcusundan İslamiyete sıkıca uyması, kendisini yetiştiren hocanın telkin ve nasihatlerine bağlı kalması, tasavvuf ile şeriati birlikte götürmesi istenir. Bedeviyye, Şaziliyye ve Rıfaiyye yollarının adab ve erkanını birleştirerek kendi usulünü ortaya koyan Desukiyye yolunun coşkun ve taşkın bir yönü yoktur. Desukiyye yolunun esasları şunlardır: 1) Evrad ve zikirle meşgul olmak, 2) Nefsin arzu ve isteklerine karşı çıkıp, kapılmamak, 3) Sıkıntılara, bela ve musibetlere, kaybedilen şeylere üzülmemek, 4) İslam dininin emirlerini yapıp yasaklarından kaçınmak, tasavvuf yolunun inceliklerine dikkat etmek, 5) Evliyanın güzel ahlakıyla ahlaklanmak. Moğol istilasından sonra ilim merkezlerinden biri haline gelen Mısır’da ve KuzeyAfrika’da yayılmış olan Desukiyye’nin silsilesi şöyledir: Muhammed aleyhisselam, Ali radıyallahü anh, hazret-i Hüseyin, Zeynelabidin, Muhammed Bakır, Cafer es-Sadık, Musa Kazım, Ali Rıza, Ma’ruf-ı Kerhi, Sırri-yı Sekati, Cüneyd-i Bağdadi, Ebu Ali Rodbari, Ebu Ali Katib, Ebu Osman Mağribi, Ebü’l-Kasım Gürgani, Ebu Bekir Nessac, Ahmed Gazali, Abdülkadir Sühreverdi, Şihabüddin Sühreverdi, İbrahim Desuki. Desukiyye yolu daha sonra Süyutiyye, Şernubiyye, Taziyye ve Aşuriyye kollarına ayrılarak devam etmiştir. DEŞARJ LAMBALARI; Alm. Die Entlandungslampen Fr. Lampes de desharge İng. Discharge lamps. Son yüzyıl içinde Thomson ve Faraday gibi araştırmacılar bir tüpün iki ucuna bağlı elektrotlara akım verildiğinde çok çeşitli sonuçlar elde etmişlerdir. Bu tüpün havası boşaltılmış ve içinde değişik gazlar vardır. Tüpün içindeki gazın cinsi, basıncı, tüpün biçimi çok çeşitli sonuçlar doğurmuştur. Bu çalışmalar sonucu flüoresan lambalar, neon lambalar (reklam için), sokak aydınlatma lambaları, flaşlar vb. geliştirilmiştir. Gazların bulunduğu bir yerden akım geçebilmesi için serbest elektronlar gaz atomlarını iyonlaştırarak lambadan geçen akımın daha rahat akmasını sağlarlar, yani lamba ısındıkça (çalıştıkça) geçen akım artar. Bunun sonucunda tedbir alınmazsa lamba yanar, ölür. Bu sebeple deşarj lambalarının devrelerine seri olarak uygun değerde bir direnç bağlanır. Deşarj lambalarının çoğu çalışmak için yüksek gerilim ister. Normal şebeke gerilimi bunu sağlayamadığı için, ya transformatörler ile veya indüksiyon bobini ile gerilim yükseltilir. Neon lambaların ortalama her kısmı için; reklam için yapılanların ise her harfi için 600 V’luk bir gerilim yeterlidir. Deşarj lambalarından olan deşarj tüpleri, termoiyonik valflerdir (vakumlu lambalar). Bunların içinde çok düşük basınç ve ikiden, on ikiye kadar ızgara (kontrol üniteleri) bulunabilir. Lambanın görevi bir elektrik devresinden geçen akımı kontrol etmektir. Günümüzde bu lambalar yerlerini transistor gibi yarı iletken elemanlara bırakmıştır. En çok kullanılan deşarj lambası ise flüoresan lambadır. Bu lambanın iki tarafında ısınınca elektron neşredebilen flaman ve içinde asal gazlar ve civa bulunur. Camının iç tarafına flüoresan maddesi sürülmüştür. Devresinde bir starter bir de balast bulunur. Devresine akım verildiğinde flamanlar, balast ve starter üzerinden akım geçer. Starter ısınıp devreyi keser, bu kesilme sırasında balast üzerinde 300-400 Volt kadar bir gerilim indüklenir. Bu yüksek gerilim lambanın iki flamanına tatbik edilmiştir. Bunun sonucu lamba içindeki gaz ısınır ve civa buharlaşır. Daha sonra flamanlar arası akım akışı başlar. Bu akımın değerini devredeki balast sınırlar. Lambanın içindeki iyonlaşmış gaz, tüpün iç yüzeyine sürülmüş olan flüoresan maddesine çarpar. Bu flüoresan maddesi ısınmış gazın morötesi ışınını bize beyaz ışık olarak çevirir, gösterir.

  Desûkiyye Târikatı SEYYİD İBRAHİM BURHANEDDİN DESÛKÎ :   Dört kutubtan biri ve Desûkiyye (Düssûkiyye) tarikatının pîridir. Desûkiyye tarikati Şazeliyye tarikatının bir şûbesidir.  Aşağı Mısır'da Desûk (Düsûk) kasabasında 636 (1238) tarihinde doğmuştur. Babası Ebû'l-Feth bin Abdi'l-Ganâim el-Vasıtî'nin damadı ve halifesi Ebû'l-Mecd'dir. Nesebi Hazret-i Ali'ye kadar ulaşır. Babası Rıfaî tarikatine mensuptur. Bu cihetle babasının Rıfaî hırkasını giyen Desûkî (Dusûkî), sonra da hem Rıfaî hem Sühreverdî olan Şeyh Necmüddin el-İsfahanî'ye intisap etmek suretiyle, her iki tarikatten de hırka giymiştir.
   Hayatının yirmi senesini Desûk'taki halvethanesinde eser yazmakla geçiren Desûkî 676 (1272) Tâcü'l-Arus'a göre 692 (1294) tarihinde vefat etmiştir.
   Tarikat ehli arasında, her birisinin Hulefa-i Raşidîn'den birinin hidayet ve irşadına mazhar olduğu kabul edilen dört kutubdan Desûkî, İmam Ali'nin maneviyatına varis addedilerek, kitaplarda keramet ve harikulada hal sahibi velîlerin en önde geleni olarak zikredilir.
Desûkî, şeriate son derece kuvvetle yapışmıştır. Bu sebeble tarikatinde şeriatten ayrılmamayı esas ittihaz etmiştir. Müridlerine, şeriate azami derecede uymalarını tavsiye ettiği gibi, aynı zamanda şeyhin telkin ettiği şeyleri de bizzat nefislerinde tatbik etmek suretiyle hakikat ile şeriati mezcetmeleri üzerinde ısrarla dururdu.
   Şeriatten ayrılan kimse en yakın hatta evladı dahi olsa, onun nazarında makbul değildi. Bununla beraber şeriate yapışan kimseyi, dünyanın öbür ucunda da bulunsa ve hatta onu hiç tanımasa, yine evladı telakki ederdi.
   Onun inancına göre şeriat asıl, tarikat fer'îdir.
   Desûkî, tarikati dünya menfaatlerine alet edenlere hücum eder, eserlerini de sadece bazı mes'eleleri izah maksadıyla yazdığını söylerdi.
   Desûkî'nin oğlu olmadığı için, tarikatini kendisinden sonra kardeşi es-Seyyid Ebû'l-Ümrân Şerefüd'din Mûsa yaymıştır.34
   Desûkiyye tarikatinin şubeleri: Şernûbiyye ve Âşuriyye.35
34_ Kamusu'l-A'lam, c. I, s. 570; İslam Ans., c. 3, s. 555.
    35_ Mir'atü't-Turuk, s. 21.

ŞAZELİYE'NİN KOLU DESUKİYE
Şazeliyye tarikatının bir şubesi olan Desukiyye daha çok Mısır ve Sudan'da yayıldı. Burhaniyye ve Burhamiyye isimleriyle de bilinen Desukiye tarikatının piri İbrahim b. Abdülaziz Desuki. Cehri zikir, ibadete düşkünlük, şeriat ve tarikat kurallarına sıkı sıkıya bağlılık, evliyanın ahlakını örnek almak, beşeri arzulara karşı çıkmak, nefsi öldürmek ise Desukiyye tarikatı üyeleri için tarikatın esasları özelliğini taşıyor. Genellikle yeşil renkli elbise giyen tarikat üyeleri ayinlerinde "ya daim" zikrini sık sık tekrar ederler. İbrahim Desuki tarikatta semaya izin vermediği halde halifeleri semayı ve mevlid ayinlerini Desukiyye'nin bir esası haline getirdiler. Desukiyye'nin Şernubiyye ve Şehaviyye kolları günümüzde Mısır'da faal tarikatlar arasında yer alıyor. Desukiyye günümüzre Mısır'ın yanı sıra Suriye'de de yaygın.


Desukiyye Tarikatı'ndan Gelen Silsile

1. Şeyh Seyyid Burhaneddin İbrahim bin Abdülaziz ed-Desukî

(Desukiyye Tarikatı Piri) H. 676 M. 1277

2. Kardeşi Şeyh Musa bin Ebu’l-Mecd

ed-Desukî [İskenderiye] H. 739 M. 1339

3. Oğlu Şeyh Muhammed

4. Şeyh Ebu’l-Mekârim Celaleddin

5. Şeyh Muhammed

6. Şeyh Muhammed Deyrunî

7. Şeyh Muhammed el-Gazâlî

8. Şeyh Muhammed bin Abdusselam el-Mağribî

9. Şeyh Hafız Abdurrahman Celaleddin es-Suyutî

(Suyutiyye Tarikatı Piri) H. 911 M. 1506

10. Şeyh Celaleddin Ahmed bin Hayreddin Muhammed

bin Ebu’l-Hayr Muhammed el-Kürkî

11. Şeyh Bedreddin Muhammed eş-Şahavî

(Şehâviyye Tarikatı Piri)

12. Şeyh Seyyid Şihabeddin Ebü’l-Abbas

Ahmed el-Malikî el-Burhanî (Antalya)

(Şernubiyye Tarikatı Piri) H. 994 M. 1585

13. Şeyh Seyyid Ali

14. Şeyh Seyyid Osman

15. Şeyh Seyyid Ahmed

16. Şeyh Seyyid Ali

17. Şeyh Seyyid Ahmed

18. Şeyh SeyyidOsman

19. Şeyh Seyyid Ahmed

20. Şeyh Seyyid Osman

21. Şeyh Seyyid Ahmed

22. Şeyh Seyyid Mahmud

23. Şeyh Seyyid Hocazâde Osman Efendi (Kayseri) H.1392 M.1972

24. Oğlu Şeyh Seyyid Muhammed Hoca Efendi

 

Mısır'da yetişen büyük velîlerden. İsmi, İbrâhim bin Ebü'l-Mecîd, lakabı Burhâneddîn'dir. Seyyiddir. 1235 (H.633) senesinde Mısır'da Nil Nehri batısında Desûk köyünde doğdu. 1277 (H.676) târihinde vefât etti.
Seyyid İbrâhim Dessûkî doğduktan bir gün sonraydı. Halk, o gün Ramazân-ı şerîf olup olmadığı husûsunda tereddüde düştü. Hilâlin görünüp görünmediği husûsunda, Muhammed bin Hârûn hazretlerine gidildi. O da keşf yoluyla SeyyidBurhâneddîn'in doğduğunu anlayıp, gelenlere; "Dün gece mübârek bir çocuk dünyâya geldi. Gidin, onun süt emip emmediğine bakın." buyurdu. Annesi, evliyânın büyüklerinden Ebü'l-Feth Vâsıtî'nin kızı Seyyide Fâtıma Hanıma sorulduğunda, çocuğu için; "Bugün fecr vaktinden beri hiç emmedi." dedi. Durum Muhammed bin Hârûn'a bildirildiğinde; "Seyyide Fâtıma Hanım üzülmesin. Akşam olunca çocuğu emer. Ramazân-ı şerîfin birinci günü olduğu için emmemiştir." buyurdu. Böylece Ramazana girildiği anlaşıldı.
Seyyid İbrâhim anlatır: "Hem babamın sulbünde, hem de annemin rahmindeyken, Allah bana pekçok lütuf ve ihsânlarda bulundu. Doğduğum zaman hilâlin göründüğü daha anlaşılmamışken, o gün Ramazân'ın başladığını insanlara müjdeledim. Bu benim dünyâya gelişimin ilk kerâmetiydi.Altı yaşıma gelince, Allah, bana yüce âlemdeki şeyleri gösterdi. Sekiz yaşımda, Levh-i mahfûzu ve onda olan şeyleri müşâhede edip gördüm. Dokuz yaşımda, semâ ve onda olan şeylerin sırrını çözdüm. Fakat asıl olanlar, on dört yaşımdayken oldu. Bunlar, Rabbimin bana sonsuz ihsânlarından birkaçıdır. Bunlardan dolayı Allah'a hamd ederim."
Seyyid İbrâhim Burhâneddîn Dessûkî; Necmüddîn Mahmûd İsfehânî'den ilim öğrendi ve feyzlerinden istifâde etti. Ayrıca Abdürrazzâk hazretlerinin de teveccühlerine kavuştu. Ebü'l-Hasan-ı Şâzilî hazretlerinden de ilim öğrendi. Abdüsselâm bin Meşiş hazretlerinin rûhâniyetinden istifâde ettiği gibi, Peygamber efendimizin rûhâniyetlerinden de vâsıtasız olarak feyz aldı. Pekçok âlim, velî ve kâdı, onun talebesiydi. Arapça, Farsça, Süryânice, İbrânice ve diğer dillerle konuşurdu. Derin ilme sâhip evliyâdandı.
Bir gün Seyyid İbrâhim Dessûkî'yi imtihân etmek niyetiyle, yedi kişi yola çıktı. Desûk nahiyesi yakınlarına geldiklerinde İbrâhim Dessûkî, talebelerinden birini bunlara gönderdi. Talebe, kendisini Seyyid İbrâhim Dessûkî'nin gönderdiğini, geri dönmelerini istediğini bildirdi. İmtihan için gelenler biraz tereddüd ettiler. O anda kendilerini bir sahrada buldular. Uzun müddet burada perişan bir halde kaldılar. Yiyecek bir şey bulamayıp ot yediler. Üzerlerindeki elbiseleri eskidi. Lime lime olup dökülmeye başladı. Büyük bir zâtı imtihân etmek isteği ile bu hâle geldiklerini anlayıp, tövbe ettiler. Onların bu hallerine vâkıf olan Seyyid İbrâhim, talebesini tekrar onların yanına gönderdi. Talebe onlara; "Artık buradan gidiniz!" dedi. O kişiler etraflarına bakınırken, bir anda kendilerini İbrâhim Dessûkî hazretlerinin huzûrunda buldular. Seyyid hazretleri onlara; "Haydi hazırladığınız suâlleri söyleyin!" buyurdu. Onlar da; "Efendim, biz bir kabahat işledik. Bundan çok üzgünüz, affınızı ve bizi talebeliğe kabûl etmenizi istiyoruz." dediler. Seyyid İbrâhim Dessûkî de bunları affedip, talebeliğe kabûl etti.
İbrâhim Dessûkî hazretleri, birkaç talebesini alış-veriş için şehre gönderdi. Şehirde talebeler, bir iftirâya uğrayıp, zâlim bir vâli tarafından zindana atıldılar. Hallerini mektupla hocalarına bildirdiler. Seyyid İbrâhim Dessûkî hazretleri, vâliye şu satırları yazıp gönderdi:
Gece okları ulaşır hedefe,
Atılırsa huşû yayları ile.
Menzile kavuşmak için erler kalkar,
Rükû ile berâber secdeyi uzatırlar.
Ellerini açıp Allah'a,
Gönülden ederler duâ,
Ok yaydan çıkınca,
Zırh bile etmez fayda.
Mektup vâliye ulaşınca, vâli, arkadaşlarını topladı. "Şunlara bakın hele, hocaları bana bir mektup göndermiş." dedi ve ağır hakâretlerde bulunup, mektuptaki şiiri okumaya başladı. Tam (Ok yaydan çıkınca) mısrasına gelince, bir ok gelip, vâlinin göğsüne saplandı ve oracıkta öldü.Vâlinin adamları, korku içinde mazlumları alelacele salıverdiler.
İbrâhim Dessûkî hazretleri ömrünü hep İslâm dînine hizmet etmekle geçirdi. İnsanların doğru yola kavuşması için çok gayret gösterdi. Geceleri uyumaz, sabahlara kadar ibâdet eder, cenâb-ı Hakk'a kırık bir kalp ile yalvarırdı. Gündüzleri talebelerine ders verirdi. Sünnet olduğu için öğleden önce bir mikdâr uyuyup kaylûle yapardı. Hikmetli sözleri pek çoktur. Oğlu kendisinden nasîhat istedikte; "Ey gözümün nûru evlâdım. Önce içindeki nefs denilen ejderi öldür! Yüzünü toprağa sür! Hatâ ve isyânını kabûl ve îtirâf et ve işlediğin hatâ dolu ibâdetlerinin yüzüne çarpılmasından kork!" buyurdu.
Sevdiklerine kalp temizliğinin önemini anlatırdı. Bu hususta; "Allah, kullarının kalbine nazar eder. O halde ey insanlar! Kalplerinizi çok temiz tutunuz! Onu cilâlandırınız! Güzel ve parlak ediniz! Orada yalnız ihlâs ve doğruluk bulunsun!" buyururdu.
Talebesi olmak isteyen birine; "Ey oğlum, tövbe etmek istersen, bu hususta lâübâli olma. Tövbeyi oyuncak sanma, yalnız dil ile "Tövbe ettim yâ Rabbî!" demek yetmez, hem dil ile tövbe etmeli, hem de haramları ve yasak olan şeyleri yapmamalıdır. Tövbe nasıl olur bilir misin? Kulun, kalbini Allah'dan başka bir şey ile meşgûl etmemesi, tövbe etmesi ile olur. Bu hâsıl olursa, tövbe makbuldür." buyurdu.
"Ey talebelerim! Bizim yolumuzun esâsı, zarûrî olan ile yetinmektir. Sonsuz saâdeti arzu ediyorsanız, Allah'tan başkasına muhtac olmamayı beğeniniz.
Yine talebelerine; "Hak teâlâ neyi emir buyurmuşsa onu işlemenizi, neden nehy etmişse yasak etmişse ondan kaçınmanızı istiyorum."
"İlim, kulluğun gerçek mânâsını anlamak veHakk'a tam kulluk etmek içindir."
"Gıybet; yalancıların meyvesi, fâsıkların ziyâfeti, kadınların sakızıdır." buyurdu.
Kendisine Allah'ın sevdiği kimselerden soruldukta; "Cenâb-ı Hak şu kimseleri sever: İffetli ve kalbi temiz olanı, elini fenâlıktan men edeni, dilini gıybetten ve lüzumsuz sözden koruyanı, edep yerine sâhib olanı, iyilik, ikrâm ve ihsâna koşanı, dâimâ Allah'ı hatırlayanı, affetmeyi seveni." buyurdu.
Hoca hakkı soruldukta; "Talebe, hocasından müsâade almadan konuşmamalıdır. Eğer hocası orada hazır değilse, manevî olarak ondan izin istemelidir. Zîrâ her bakımdan rehberi olan hocası, talebesinin bu gibi şeylere riâyet ettiğini gördüğünde onu çok sever, kısa zamanda hedefe ulaştırır." buyurdu.
Bir talebesi kendisinden nasîhat istedi. O zaman; "Uygun olmayan yerlere gitmekten çok sakın, oralara girip çıkanlara da dikkat et. Müslüman kardeşinden yersiz bir şey görürsen, ona iyi muâmele etmeye gayret et, iyi geçin. Onun durumuna düşmekten pek sakın. Senin en iyi, en yakın dostun; özü, sözü doğru olandır. O böyle kaldığı müddetçe, onu koru." buyurdu.
"Allah'a muhabbet edip, muhabbete vesîle olursan, yerdekiler ve göktekiler de sana muhabbet eder. Allah'a itâat et ki, yerdekiler ve göktekiler de sana muhabbet etsin. Allah'a itâat et ki, insanlar ve cinler de sana itâat etsin. Cenab-ı Hakk'a muhabbet ve itâat edene, Allah ikrâmlarda, ihsânlarda bulunur. Denizler onun için donup, sular ona yol olur. Hava emrine âmâde olur." buyurdu.
Ömrünün sonlarına doğru, talebelerinin büyüklerinden birine; "Ezher Câmiinde ders vermekle meşgûl bulunan kardeşim Mûsâ Dessûkî'ye git. Selâmımı söyle ve zâhirinden önce bâtınını, kalbini temizlesin. Gurûr, kibir, hased, ucb gibi bütün kötü huylardan kalbini muhafaza etsin." buyurdu. Talebe derhâl yola çıkıp, hocasının emrini kardeşine ulaştırdı. Kardeşi o anda ders veriyordu.Dersini yarıda bırakıp, süratle İbrâhim Dessûkî hazretlerine gitti. Fakat ağabeyinin, seccade üzerinde Allah'ın rahmetine kavuştuğunu gördü.
Seyyid İbrâhim Burhâneddîn'in eserlerinden en ünlüsü  El-Hakâik adlı kitabıdır.

YOKSA PİŞMAN OLURSUNUZ

Son günlerinde talebelerine; "Ey evlatlarım! Ömrünüz her geçen gün azalmakta, eceliniz yaklaşmaktadır. Bir gün bu üzerinde yaşadığınız dünyâ dürülecek, kıyâmet kopacaktır. Hergün amel defterinizi hayırlı işlerle doldurmaya bakınız. Böyle yapanlara müjdeler olsun. Amel defterlerini, yasaklardan kaçmayarak günahlarla dolduranlara da yazıklar olsun. Vakitlerinizi isrâf etmeyiniz. Zamanlarınızı boşa geçirmeyip değerlendiriniz. Yoksa pişmân olursunuz. Duânızın kabûl olmasını istiyorsanız, helâlden yiyiniz ve müslüman kardeşlerinizin hakkında yersiz söz etmekten dilinizi tutunuz." nasîhati oldu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder