BURS

BURS

1 Nisan 2012 Pazar

113. YÜZ ON ÜÇÜNCÜ MEKTUP


 113. 

YÜZ ON ÜÇÜNCÜ MEKTUP

Allahü teâlâya hamd olsun. Onun seçdiği, beğendiği kimselere "rahme- tullahi aleyhim ecma'în" selâm olsun! Cezbe, ya'nî çekilmek, ancak bir üst makâma olur. Dahâ üst makâmlara çekilmez. Şühûd da böyledir. Bir ma- kâm görülebilir. O hâlde, kalb makâmında bulunup sülûk yapmadan, cezb edilenler, ancak kalbin üstündeki rûh makâmına çekilirler. Allahü teâlâ- ya cezb edilmek için, nihâyetde bulunmak lâzımdır. Ya'nî bulunduğu mer­tebenin üstünde başka makâm olmamalıdır. Başlangıcda olan cezbede, bir üst makâm, ya'nî rûh [İnsanın kendi rûhu] müşâhede edilir. Allahü te- âlâ, rûhları, kendi sûretinde yaratdığı için, rûhu görünce, Hak teâlâyı gör­mek sanmışlardır. Rûhun, bu madde âlemi ile, bir münâsebeti, bağlılığı ol­duğu için, rûhu görünce, mahlûkât aynasında, Hak teâlâ görülüyor demiş­lerdir. Böylece, ba'zıları, ma'ıyyet [berâberlik] var sanmışdır.
Sülûkün sonuna varmadıkca ve orada (Fenâ-i mutlak) hâsıl olmadıkca, Hakkın şühûdü mümkin değildir. [(Mutlak); kaydsız, şartsız, ya'nî her ba­kımdan demekdir.] Fârisî beyt tercemesi:
Bir kimseye, nasîb olmazsa Fenâ, bulamaz yol, o makâma aslâ!
Hakkın şühûdünde, bu âlemin hiç münâsebeti yokdur. Şühûd-i rûh ile, şühûd-i Hak arasındaki fark şudur ki, bu âlem ile herhangi bir bakımdan münâsebeti bulunursa, (Şühûd-i Hak) değildir. Eğer hiç münâsebeti yok ise, (Şühûd-i ilâhî)dir. Başka kelime bulunamadığı için, şühûd denilmişdir. Yoksa, bu görmek değildir. Anlaşılamıyan, anlatılamıyan bir hâldir. Bîçûn için olan şeyler, bilinen diller ve kelimelerle anlatılamaz. Vesselâm!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder