Allahü tealöe2'nın tenzih ve takdöeesini bilmek
Allah'ü Teöe2löe2'nın sıfatlarını, kendi sıfatlarından, ve zöe2tını, kendi zöe2tından bildiği gibi, Allahü Teöe2löe2'nın tenzih ve takdisini de kendi tenzih ve takdisinden bilir.
Allah'ü Teöe2löe2 hakkında tenzöeeh ve takdisin möe2nöe2sı, vehme ve hayöe2le gelen her şeyden beri, mukaddes ve yüksek olmasıdır. O'nun, tasarrufunun haricinde olan hiçbir yer olmadığı höe2lde, kendisine bir yer izafe edilmekten münezzehtir, uzaktır.
İnsan, bunun numunesini kendinde görebilir. Kalb dediğimiz ruhunun hakikati, vehim ve hayöe2le gelen her şeyden münezzehtir. Onun için ölçü ve sayı olmayacağını, bölünemeyeceğini de söylemiştik. Böyle olunca, rengi, şekli de olmaz. Şekli ve ölçüsü olmayan bir şeyin hayöe2le gelmesi imköe2nsızdır. Gözün gördüğü veya benzerini gördüğü şey, hayöe2le gelir. Göz ve hayöe2le verilenler ise şekil ve renklerden başka' bir şey değildir.
Yaratılış icabı sorulacak olan (nasıl bir şeydir?) in möe2nöe2sı, şekli nasıldır, küçük müdür, büyük müdür? demektir. Bu sıfatların kendisine yanaşamadığı bir şey için, nasıl sorusu lüzumsuz ve boş olur.
Nasıldır sorusunun kendisine sorulamayacağı bir şeyi bilmek istersen, kendi hakikatine bak. Hakkı tanımak yeri olan senin hakikatin bölünmez, ölçülmez, kemmiyet ve keyfiyet ona yanaşamaz.
Bir kimse, öabRuh nasıl şeydir?öbb diye sorsa, cevabı, öabNasıl demenin ona yolu yoktur!öbb olur.
Kendini bu sıfatlarla bilince, Allahü Teöe2löe2'nın bu takdis ve tenzihe daha löe2yık olduğunu anlarsın, insanlar nasıl olduğu bilinmeyen bir varlığa şaşarlar, işte kendileri öyledir ve kendilerini bilmezler!
Hattöe2 insan kendi bedenine dikkat ederse, nasıl olduğu bilinmeyen binlerce şey bulur. Bunların hiçbirini görmez. Meselöe2, aşk ve derdi göz görmez. Nasıl olduğunu bilmek istese, yine bilemez. Çünkü, böyle şeylerin şekli ve rengi yoktur. Bu suale sebep bile yoktur.
Hattöe2 bir kimse sesin hakikatini öğrenmeye çalışsa, yahut kokunun ve tadmanın hakikatinin nasıl olduğunu bilmek istese, bilemez. Bunun sebebi, nasıl ve ne gibi? sorular, görme duygusundan meydana gelen hayöe2l icabı şeyler olduğu için, her şeyden gözün nasibini, payını aramak istemesidir. Ses gibi, kulakla alöe2kalı olan şeyden, gözün hiç nasibi yoktur. Gözün, sesin nasıl ve ne gibi olduğunu öğrenmek istemesi ise muhaldir [imkansızdır].
Çünkü ses, gözün nasibi olmaktan münezzehtir. Renk ve şekil de kulağın nasibi olmaktan münezzehtir. Bunun gibi, löe2zım olan şeyi kalbin anlaması ve aklın bilmesi, bütün his öe2zalarının nasibi olmaktan münezzehtir. Nasıl ve ne gibi sorular, his olunanlar içindir. Burada uzun yazmak ve derine dalmak icabeder [gerekir].
Akli ilimlerden bahseden kitablarımızda uzun uzun anlattık. Bu kitabda bu kadan köe2fidir. Maksad; insanın nasıl olduğu bilinmeyen kendinden, Allahü Teöe2löe2'nın nasıl olduğunun bilinemeyeceğini anlamasıdır.
İnsan bilir ki, ruh vardır ve bedenin padişahıdır. Bedeninde bilinebilen her şey, onun ülkesidir. O ise nasıl olduğu bilinmeyen bir şeydir. Bunun gibi, köe2inatın padişahı (Allahü Teöe2löe2'nın da nasıl olduğu bilinemez. His olunan gibi bilinen her şey onun mülkü, memleketidir.
Allah'ü Teöe2löe2'nın tenzihini bildiren diğer bir husus da, ona hiçbir yer izafe edilmemesidir. Ruh da hiçbir şeye izafe olunamaz. Ruh, eldedir, ayaktadır, baştadır veya başka bir yerdedir denemez. Belki bedenin bütün kısımları ayrılır, bölünür, o ise bölünmez. Bölünemeyenin bölünene girmesi muhaldir.
Çünkü, o zaman, o da bölünebilir bir höe2l alır! Hiçbir uzuvda olduğu söylenemediği höe2lde, hiçbir uzuv onun tasarrufunun dışında kalmaz. Bilöe2kis hepsi onun emrinde, tasarrufundadırlar. O hepsinin höe2kimidir.
Hususan, bütün köe2inat, köe2inatın höe2kimi olan Allahü Teöe2löe2'nın tasarrufundadır. O ise, kendisine bir yer izafe edilmekten, filöe2n yerdedir denmekten münezzehtir, beridir. Takdisi bu şekilde anlatmak, ruhun hususiyetini ve sırrını açıklamakla olur.
Buna ise izin yoktur. Hepsini anlayabilmek, öabAllahü Teöe2löe2 öc2demi [yöe2ni Ademin hakikatini, röfbhunu] kendi suretinde yarattıöbb hadöees-i şerifiyle açıklanabilir
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder