'Bir
adam Hz. Ömer (r.a.)'in yanında bir hususta şâhitlikte bulunmuştu. Ömer
ibnü'l-Hattâb hazretleri ona,
'
Ben seni tanımıyorum, seni tanıyan birini getir, dedi.
Orada
bulunanlardan birisi,
'
Ben onu tanıyorum, deyince Hz. ömer,
'
Nasıl bilirsin? diye sordu. O da,
'
Emin ve âdil bir adam olarak tanıyorum, cevabını verdi.
Hz.
Ömer (r.a.) tekrar sordu:
'
Gecesini gündüzünü bildiğin, yakın bir komşun mudur?
'
Hayır, diye cevap verdi adam.
Hz.
Ömer (r.a.) sormaya devam etti:
'
İnsanın takvâsını ortaya koyan, muâmelesidir. Bu adam, alış'veriş
yaptığın bir
kimse midir?
Adam
tekrar,
'
Hayır, dedi.
Hz.
Ömer (r.a.) bu defa;
'
Bununla, insanın ahlâkının güzel veya çirkin olduğunu anlamaya imkân
veren bir
yolculuk yaptın mı? diye sordu.
Adam
bu soruya da,
'
Hayır, cevabını verince, Hz. Ömer (r.a.),
'
Sen onu tanımıyorsun, dedi ve sonra da adama dönerek,
'
Git, seni tanıyan birini getir, buyurdu.'
Demek
ki bir insanı iyi tanıyabilmek, doğruluk ve dürüstlüğünden emin
olabilmek için;
onunla, ya yakın komşuluk yapacaksın veya alış-verişte bulunacaksın
yahut da
beraber yolculuk edeceksin... Aksi takdirde, yani bu ölçülerden
hiçbirisi ile
tartmadığın bir kişi hakkında, müsbet veya menfî yönde şahâdette
bulunmayacaksın. Zira bu demektir ki, sen onu tanımıyorsun.
Alıntı: Fazilet Takvimi,
2001
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder