BURS

BURS

26 Ekim 2011 Çarşamba

YESEVİLİK


  Hoca Ahmed Yesevi, kuvvetli şahsiyetiyle, Türkler arasında asırlarca yaşayan büyük bir tarikat kurdu ki, bu bir Türk tarafından ve Türkler arasında tesis edilmiş ilk tarikattir
İlk Türk tarikatı Yesevilik
YESEVİ Tarikatı, Ahmed Yesevi tarafından kurulmuştur. Fuat Köprülü, 'İlk Mutasavvıflar' adlı ünlü eserinde, Ahmhed Yesevi ve Yeseviye tarikatına çok geniş bir yer ayırmış, kitabının bu bölümünü şu hükümlerle sonuçlandırmıştır:
'Ahmed Yesevi'nin Türk tarihindeki ehemmiyeti, yalnız beş on parça yahut birkaç cilt tasavvufi manzumeler yazmış eski bir şair olmasından değil, İslamiyet'in Türkler arasında yayılmaya bşaladığı asırlarda, onlar arasında ilk defa bir tasavvuf mesleki vücuda getirerek ruhlar üzerinde asırlarca hüküm sürmüş olmasındadır. Ondan önce Türkler arasında tasavvuf mesleklerine girmiş adamlar yok değildi. Lakin onlar ya büyük İslam merkezlerinde Acem harsının tesiri ile Acemleşmişler, yahut yeni dinin ta'mimi için büyük Türk kitleleri arasına girerek orada unutulup gitmişlerdi. İçlerinden hiçbiri, kendilerinden sonra da yaşayıp devam edebilecek kuvvetli bir şey tesisine muvaffak olamamıştı. Halbuki Hoca Ahmed Yesevi, kuvvetli şahsiyetiyle, Türkler arasında asırlarca yaşayan büyük bir tarikat kurdu ki, bu bir Türk tarafından ve Türkler arasında tesis edilmiş ilk tarikattir.'
Fuad Köprülü, Nakşibendiye ve Bektaşiliğin de süluk ve silsilesi bakımından Hoca Ahmed Yesevi'ye bağlı olduğunu belirtmektedir.
Ahmed Yesevi kimdir?
'Ahmed Yesevi'nin tarihi şahsiyetine dair vesikalar azdır. Mevcut olanlar da menkıbelerle karışmış haldedir. Bunlardan sağlam bir neticeye varmak oldukça güç, hatta bazı hususlarda imkansızdır. Buna rağmen, 'hikmet'lerinden, onunla ilgili tarihi kaynaklardan, menkıbnamelerden elde edilecek bilgiler ve çıkarılacak souçlar, menkıbevi de olsa hayatı, şahsiyeti, eseri ve tesiri hakkında bir fikir vermektedir.
Batı Türkistan'daki Çimkent şehrinin doğusunda bulunan ve Tarım Irmağı'na dökülen Şahyar Nehri'nin küçük bir kolu olan Karsu üzerindeki Sayram kasabasında doğdu.
Ahmed Yesevi'nin doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Ancak, Yusuf el-Hemedani'ye (ö. 535- 1140-41) intisabı ve onun halifelerinden oluşu dikkate alınırsa, XI. Yüzyıl'ın ikinci yarısında dünyaya geldiğini söylemek mümkündür.
Tahsiline, Yesi'de başlayan Ahmed Yesevi, küçük yaşına rağmen birtakım tecellilere mazhar olması, beklenmeyen fevkaladelikler göstermesi ile çevresinin dikkatini çekmiştir. Menkıbelere göre, yedi yaşında Hızır'ın delaletine nail olan Ahmed Yesevi, Yesi'de Arslan Baba'ya intisap ederek ondan feyiz almaya başlar. Yine menkıbeye göre, ashabdan olan Arslan Baba'nın Yesi'ye gelerek Ahmed Yesevi'yi bulması ve Hz. Peygamber'in kendisine teslim ettiği emaneti vermesi, terbiyesi ile meşgul olup onu irşad etmesi, Hz. Peygamber'in manevi bir işaretine dayanmaktadır. Arslan Baba'nın terbiye ve irşadı ile Ahmed Yesevi kısa zamanda mertebeler aşar, şöhreti etrafa yayılmaya başlar. Fakat aynı yıl veya ertesi yıl içinde Arslan Baba vefat eder. Ahmed Yesevi, Arslan Baba'nın vefatından bir müddet sonra, zamanın önemli İslam merkezlerinden biri olan Buhara'ya gider. Bu şehirde, devrin önde gelen alim ve mutasavvıflarından Şeyh Yusuf el-Hemedani'ye intisap ederek onun irşad ve terbiyesi altına girer. Yusuf el-Hemedani'nin vefatı üzerine irşad mevkiine önce Abdullah-ı Berki, onun vefatıyla Şeyh Hasan-Endaki geçer. 1180 yılında Hasan-ı Endaki'nin de vefatı üzerine Ahmed Yesevi irşad postuna oturur.
Bir müddet sonra, vaktiyle şeyhi Yusuf el-Hemedani'nin vermiş olduğu bir işaret üzerine irşad makamını, Şeyh Abdülhalik Gucdüvani'ye bırakarak Yesi'ye döner, vefatına kadar burada irşada devam eder.
63 yaşında çilehaneye
Ahmed Yesevi, 63 yaşına geldiğinde, geleneğe uyarak tekkesinin avlusunda müridlerine bir çilehane hazırlatır, vefatına kadar burada ibadet eder ve riyazetle meşgul olur. Çilehanede ne kadar kaldığı belli değildir, fakat ölünceye kadar buradan çıkmadığı ve hücrede vefat ettiği muhakkaktır. Doğum tarihi bilinmediğinden kaç yıl yaşadığı hususunda da kesin bir şey söylemem mümkün değildir.
Kerametlerinin vefatından sonra da devam ettiği ileri sürülen Ahmed Yesevi, rivayete göre kendisinden çok sonra yaşayan Timur'un rüyasına girer ve ona zafer müjdesini verir. Timur, zafere erişince, Türkistan ve Kırgız bozkırlarında şöhreti ve nüfuzu iyice yayılmış olan Ahmed Yesevi'nin kabrini ziyaret için Yesi'ye gelir. Kabrin üstüne, devrin mimari şaheserlerinden olan bir türbe yapılmasını emreder. Birkaç yıl içinde inşaat tamamlanır ve türbe, cami ve dergah ile bir külliye halini alır. Ahmed Yesevi'nin türbesi civarına gömülmek bozkır göçebeleri için ayrı bir değer taşır.
Ahmed Yesevi, irşada başladığı sıralarda Türkistan'da Yedisu havalisinde kuvvetli bir İslamlaşma yanında İslam ülkelerinin her tarafına yayılan tasavvuf hareketleri de vardır. Medreselerin yanında kurulan tekkeler tasavvuf cereyanının merkezleri durumundaydı. Yine bu yıllarda Maveraünnehir'i kendi idaresi altında birleştiren ultan Sencer vefat etmiş (1157), Harizmşahlar kuvvetli bir İslam devleti haline gelmeye başlamışlardı.
Bu uygun şartlar altında Ahmed Yesevi, Taşkent ve Siriderya yöresinde, Seyhun'un ötesindeki bozkırlarda yaşayan göçebe Türkler arasında kuvvetli nüfuz sahibi olmuştu. Etrafında İslamiyet'e bütün samimiyetiyle bağlı olan yerli halk zümresi ile yarı göçebe köylüler toplanıyordu. İslami ilimlere vakıf olan, Arapça ve Farsça bilen Ahmed Yesevi, çevresinde toplananlara İslam'ın esaslarını, şeriat hükümlerini, tarikatının adab ve erkanını öğretmek gayesiyle sade bir dille ve halk edebiyatından alınma şekillerle hece vezninde manzumeler söylüyor, 'hikmet' adı verilen bu manzumeler, ayrıca dervişleri vasıtasıyla en uzak Türk topluluklarına kadar ulaştırılıyordu.
Halkın dilini kullandı
Mürşidi Şeyh Yusuf el-Hemedani gibi Ahmed Yesevi de Hanefi bir alimdir. Kuvvetli bir medrese tahsili görmüş, din ilimleri yanında tasavvufu da iyice öğrenmiştir. Bununla beraber devrinin birçok din alim ve mutasavvıfı gibi belli bir sahada kalmamış, inandıklarını ve öğrendiklerini köylülere anlayabilecekleri bir dil ve alıştıkları şekillerle aktarmaya çalışmıştır. Bir mürşid ve ahlakçı hüviyeti onlara şeriat hükümlerini, tasavvuf esaslarını, tarikatın adab ve erkanını öğretmeye çalışmak, İslamiyet'i Türkler'e sevdirmek ehl-i sünnet akıdesini yaymak ve yerleştirmek başlıca gayesi olmuştur. Bu öğreticilik vasıfları sebebiyle hikmetleri, bazılarınca lirizmden uzak ve sanat endişesi taşımadan söylenmiş şiirler olarak kabul edilmiştir. İslam şeriatına ve Hz. peygamber'in sünnetine sıkı sıkıya bağlı olan Ahmed Yesevi'nin şeriat ile tarikatı kolayca tarif etmesi, Yeseviliğin Sünni Türkler arasında süratle yayılıp yerleşmesinin ve daha sonra ortaya çıkan birçok tarikatlara tesir etmesinin başlıca sebebi olmuştur.
Ahmed Yesevi, edebi şahsiyetinden ziyade fikri şahsiyetiyle tarihi hayatından ziyade, menkıbevi hayatıyla Orta Asya Türk dünyasının en büyük ismidir. Onun gibi geniş bir sahada ve asırlarca tesirini devam ettirebilmiş bir başka şahsiyet gösterebilmek mümkün değildir.'


Tarikatının ilkeleri
Yeseviliğin temel ilkeleri şöyle özetlenebilir:
- Şeriata bağlılık.
- Sıkı bir riyazet ve zikir
- Namazı cemaatle kılmak
- Seher vakitleri uyanık olmak
- Sürekli abdestli bulunmak
- Kendini her an Tanrı huzurunda bilmek
- Her an ve her yerde zikir halinde olmak
- Manevi rehberlere mutlak itaat etmek


Testere zikri
Tarikat uygulamasında en önemli iki kural da halvet ve açık zikirdir. Yesevi zikri, zikri yapan kişinin boğazından bıçkı, hızar sesine benzer bir ses çktığı için, zikr-i erre veya zikr-i minşari (testere zikri) olarak bilinir.
Yeseviye tarikatı zikir, riyazat ve mücahedeye dayanan tam anlamıyla Sünni bir tarikattır. Tarikat, Türkler'in yoğun olduğu Taşkent bölgesinde, Harizm, Maveraünnehir, Horasan, Azerbaycan ve Anadolu'da yayılmıştır.
Abdülbaki Gölpınarlı, 'Bektaşiler, Ahmed Yesevi'yi, Türkistan'daki şöhreti yüzünden ve Hacı Bektaş'ın Nişabur'dan Anadolu'ya gelişine bir mesnet bulmak için, Batıniye metodunca kendilerine mal etmişler, böylece adı Anadolu'da Bektaşiler arasında duyulmuş, sonradan bu gelenek, başka yazarlarca da gerçek sanılmıştır' demektedir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder