BURS

BURS

4 Haziran 2012 Pazartesi

anzaklı ömerin hikayesi(dini hikayeler)

Anzaklý Ömer'în Hikayesi Türk olmanýn nasýl bir þey olduðunu unutanlara hatýrlatmak için, Türk olmanýn tadýna varmak için, lütfen okuyun. Bu hakiki hikayeyi aktaran, sayýn Dr . Ömer Musoðlu 85 yaþýndadýr ve halen MODA/ Ýstanbul'da oturmaktadýr. Anzaklý Ömer'in Hikayesini 1957 Yýlýnda Ýstanbul Týp Fakültesi'nden mezun olup ihtisas yapmak üzere ABD'ye giden doktor Ömer Muþluoðlu, görev yaptýðý hanede baþýndan geçen çok enteresan bir hadiseyi þöyle anlatýyor: aa Amerika 'ya gittiðim ilk yýllar.. New York'da Medical Center Hospital'da görev almýþtým. Fakat vazifem kan almak, kan vermek, serum takmak, elektrokardiyografi çekmek gibi iþler.. Hastaya o kadar önem veriyorlar ki yeni doktorlar hemen direkt olarak hasta muayenesine, tedavisine verilmiyor. Diðer zamanlarda da laboratuarda çalýþýyorum. Bir hastaya gittim. Yaþlýca bir adam, tahminen yetmiþ beþ yaþlarýnda.. -Kan vereceðim kolunuzu açar mýsýnýz? " dedim. Adamcaðýz kanserdi ve ayný zamanda kansýzdý.. Kolunu açtým, baktým pazusunda bir Türk bayraðý dövmesi var. Çok ilgimi çekti, kendisine sormadan edemedim: -Siz Türk müsünüz? -Kaþlarýný yukarýya kaldýrarak "hayýr" manasýna bir iþaret yaptý. -Ama ben hala merak ediyorum. "Peki bu kolunuzdaki Türk bayraðý nedir? " -Aldýrma öylesine bir þey iþte, dedi. Ben yine ýsrarla: -Fakat benim için bu çok önemli, çünkü bu benim milletimin bayraðý, benim bayraðým... Bu söz üzerine gözlerini açtý. Derin derin yüzüme baktý ve mýrýltý halinde sordu: -Siz Türk müsünüz? -Evet Türk'üm.... " Ýhtiyar gözlerime tanýdýk bir göz arýyor gibi baktý.. Anlatmaya baþladý: "Yýl 1915. Çanakkale diye bir yer var Türkiye'de.. Orada savaþmak üzere bütün Hýristiyan devletlerden asker topluyorlardý. Ben, Avustralya Anzaklarýndaným. Ýngilizler bizi toplayýp dediler ki: -Barbar Türkler Hýristiyan dünyasýný yakýp yýkacaklar. Bütün dünya o barbarlara karþý cephe açmýþ durumda.. Birlik olup üzerine gideceðiz. Bu savaþ çok önemlidir. Biz de inandýk sözlerine ve savaþmak isteyenler arasýna katýldýk.. Beynimizi yýkayan Ýngilizler Türklere karþý topladýðý askerlerin tamamýný Çanakkale'ye sevk ediyormuþ. Bizi gemilere doldurup Mýsýr'a getirdiler, orada birkaç ay talim gördük, sonra da bizi alýp Çanakkale'ye getirdiler. Savaþýn þiddetini ben ilk orada gördüm. Öyle ki denize düþen gülleler sularý metrelerce yukarý fýþkýrtýyor, gökyüzünde havai fiþekler gibi geceyi gündüze çeviriyordu. Her taarruzda bizden de Türklerden de yüzlerce insan hayatýnýn baharýnda can veriyordu. Fakat biz hepimiz Türklerdeki gayret ve cesareti gördükçe þaþýrýyorduk. Teknolojik yönden çok çok üstün olduðumuz gibi sayý bakýmýndan da fazlaydýk. Peki onlara bu cesaret ve kuvveti veren þey neydi? Ýlk baþlarda zannediyordum ki Ýngilizlerin bize anlattýðý gibi Türkler barbarlýktan böyle saldýrýyorlar. Meðer bu barbarlýktan deðil, kalplerindeki vatan sevgisinden kaynaklanýyormuþ. Biz karaya çýktýk. Taarruz edeceðiz, bizi püskürtüyorlar.. Tekrar taarruz ediyoruz, bizi gene püskürtüyorlar. Tekrar taarruz ediyoruz.. Derken böyle bir taarruzda baþýmdan yediðim bir dipçik darbesiyle kendimden geçmiþim. Gözlerimi açtýðýmda kendimi yabancý insanlarýn arasýnda buldum. Nasýl korktuðumu anlatamam. Ýngilizler bize Türkleri barbar, vahþi kimseler olarak tanýttý ya... Ama dikkat ettim, bana hiç de öfkeli bakmýyorlar, yaralarýmý sarmýþlar. Ýyice kendime gelince bu defa çantalarýnda bulunan yiyeceklerden ikram ettiler bana. Ýyi biliyorum ki onlarýn yiyecekleri çok çok azdý. Bu haldeyken bile kendileri yemeyip bana ikram ediyorlardý. Þok olmuþtum doðrusu.. Dedim ki kendi kendime: -'Bu adamlar isteseler þu anda beni öldürürler, ama öldürmüyorlar... Veyahut isteseler önceden öldürebilirlerdi.. Halbuki beni cephenin gerisine götürdüler.. ' Biz esirlere misafir gibi davranýyorlardý. Bu duygularla 'Yazýklar olsun bana' dedim. 'Böyle asil insanlarla ben niye savaþýyorum, niye savaþmaya gelmiþim? Bu Ýngiliz milleti ne yalancýymýþ, ne kadar Türk düþmanýymýþ' diyerek piþman oldum.. Ama bu piþmanlýðým fayda etmiyor ki... Bu iyiliðe karþý ne yapsam diye düþündüm durdum günlerce.. Nihayet bizi serbest býraktýlar. Memleketime döndüm. Ýþte memlekette Türk milletini ömür boyu unutmamak için koluma bu Türk bayraðý dövmesini yaptýrdým. Bu bayraðýn esrarý bu iþte.. " Benim gözlerim dolu dolu ihtiyara bakarken o devam etti: Talihin cilvesine bakýn ki, o zaman ölmek üzere iken yaralarýmý iyileþtirerek, sýhhate kavuþmama çaba sarf eden Türkler idi. Þimdi de Amerika gibi bir yerde yýllar sonra yine iyileþtirmeye çaba sarf eden bir Türk... Ne garip deðil mi? Avustralya'dan Amerika'ya gelirken bir Türkle karþýlaþacaðýmý hiç tahmin etmezdim. Siz Türkler gerçekten çok merhametli insanlarsýnýz. Bizi hep kandýrmýþlar, buna bütün kalbimle inanýyorum. Peþinden nemli gözlerle -Bana adýnýzý söyler misiniz? dedi. "Ömer" cevabýný verdim. Merakla tekrar sordu: -Peki niçin Ömer ismini vermiþler sana? " -Babam Müslümanlarýn ikinci halifesinin isminden ilham alarak bana Ömer adýný vermiþ. -Senin adýn Müslüman adý mý? Ben -Evet, Müslüman adý" deyince yüzüme baktý, doðrulmak istedi. Onun yatakta oturmasýna yardým ettim. Gözleri dolu doluydu. Yüzüme bakarak dedi ki: -Senin adýn güzelmiþ. Benim adým þimdiye kadar Josef Miller idi, þimdiden sonra "Anzaklý Ömer" olsun. -"Olsun" dedim. -"Peki doktor beni Müslüman eder misin? Müslüman olmak zor mu? " Þaþýrdým, nasýl da birdenbire Müslüman olmaya karar vermiþti. Meðer o bunu hep düþünüyormuþ da kimseyle konuþup soramadýðý için gerçekleþtirememiþ.. -"Tabii" dedim.. "Müslüman olmak çok kolay. " Sonra kendisine imanýn ve Ýslam'ýn þartlarýný anlattým, kabul etti. Hem kelime-i þahadet getiriyor, hem de aðlýyordu.. Mýrýldandý: -Siz Müslümanlar tespih çekersiniz, bana da bir tespih bulsan da ben de yattýðým yerden tespih çekerek Allah'ýmý ansam olur mu? Bu sözden de anladým ki dedelerimiz savaþ esnasýnda Hakk'ý zikretmeyi ihmal etmiyormuþ. Hemen bir tespih bulup kendisine getirdim. Hasta yataðýnda tespih çekiyor, biz de tedavisiyle ilgileniyorduk. Bir gün yanýna gittiðimde samimi bir þekilde rica etti. -Beni yalnýz býrakma olur mu? " -Ne gibi Ömer amca? -Ara sýra gel de bana Ýslamiyet'i anlat!.. Sen çok güzel þeylerden bahsediyorsun. O sözleri duydukça kalbim ferahlýyor. " O günden sonra her gün yanýna gittim, bildiðim kadarýyla dinimizi anlattým. Fakat günden güne eriyip tükeniyordu. Kaç gün geçti tam hatýrlamýyorum, hastanenin genel hoparlöründen bir anons duydum; "Doktor Ömer, lütfen 217 numaralý odaya gidin! Hemen yukarý çýktým. Ömer amcanýn odasýna vardýðýmda gördüðüm manzara aynen þöyleydi: Sað elinde tespih, açýk duran sol kolunun pazusunda dövme Türk bayraðý, göðsünde imaný ile koskoca Anzaklý Ömer son anlarýný yaþýyordu. Hemen baþucuna oturdum, kendisine kelime-i þahadet söylettirdim, o þekilde kucaðýmda ruhunu teslim etti... Bir Çanakkale gazisi görmüþtüm. Yýllar sonra da olsa Müslüman Türk Milletine olan sevgisi sayesinde kendisine iman nasip olmuþtu. Ne yalan söyleyeyim, aðladým... " Madem ki; düþünceyi zindana koymayan, hakikat sevgisini zincire vurmayan bir millet, o cesur ve adil Türkler var, üzerinde hakikatin, adaletin ve hürriyetin hüküm sürdüðü bir güneþ ülke neden vücut bulmasýn... " Ana Sayfa

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder