97.
DOKSAN YEDİNCİ MEKTUP
Hak teâlâ,
Peygamberlerin en üstünü "salevâtullahi aleyhim" hâtırı
için, bir işe yaramıyan bizlere, îmânın hakîkatini bildirsin!
İnsanların yaratılmasına sebeb, emr olunan ibâdetleri yapmakdır. İbâdetleri
yapmak da îmânın hakîkati olan, yakîni elde etmek
içindir. Hicr sûresi, son âyetinin meâl-i
şerîfi de, belki (Yakîn elde etmek için Rabbine ibâdet
et!) demek- dir. Çünki (hattâ)
kelimesi, (ye kadar) demek olduğu gibi (sebeb olmak, ya'nî,
için) ma'nâsını da bildirir. Sanki, ibâdet yapmadan önce olan bu îmân,
îmânın kendisi değil, görünüşüdür. Âyet-i kerîmede, (yakîn elde
etmek için) ya'nî (Îmânın kendisini elde etmek için)
buyuruluyor. Sûre-i Nisâ yüzotuz- beşinci
âyetinde meâlen, (Ey îmân edenler! Îmân ediniz!)
buyuruldu. Bunun ma'nâsı, (Ey! Îmânın sûretini edinenler! İbâdet yaparak,
îmânın kendisine kavuşunuz!)dur.
(Vilâyet),
ya'nî Velî olmak, Fenâ ve Bekâ denilen iki ni'mete kavuşmak
demekdir. Fenâ ve Bekâya kavuşmak, bu yakîni ele geçirmek
içindir. Yoksa, Fenâ-fillah ve Bekâ-billah diyerek,
Allahü teâlâ ile birleşmek, hu- lûl gibi
şeyler anlamak, ilhâd ve zındıklıkdır.
[İbni Âbidîn,
üçüncü cildde buyuruyor ki: (Müslimân olmadığı, kâfir olduğu hâlde, müslimân
olduğunu söyliyenlere, münâfık, zındık, dehrî ve mül- hid
denir. Ara sıra nemâz kılar, oruc tutar, ba'zan hacca da gidenleri olur.
(Münâfık), başka
dindedir. Muhammed aleyhisselâmın Peygamber olduğunu söylemez.
(Dehrî), Allahü teâlânın var olduğunu da söylemez.
(Mül- hid), her ikisine inanır ve inandığını söyler. Fekat, küfre
kaymışdır, islâmiy- yetden ayrılmışdır.
İ'tikâdı bozukdur. Kendini tam müslimân sanır. Kendisi gibi olmayanlara kâfir
der. (Zındık), Allahü teâlâya, islâmiyyete, ha-
lâle, harâma inanmaz. Hiç dîni yokdur. Muhammed aleyhisselâma
inandığını söyler. Bunlardan, sapık fikrlerini, müslimânlık olarak tanıtmağa
çalışanları çok tehlükelidir. Mürted, islâmdan ayrılan kimsedir. Kâfir olduğunu
saklamaz). Komünistler ve masonlar, dehrî kısmındandır.]
Evet, tesavvuf
yolunda ilerlerken, Allahü teâlâya olan fazla aşk, sevgi sebebi
ile serhoşluk gibi, ba'zı hâller hâsıl olur. Bu vakt, ba'zı bilgiler
yanlış anlaşılır. Böyle hâlleri geçmek, atlamak lâzımdır. Böyle
anlayışlar için tevbe, istigfâr etmek lâzımdır.
Tesavvuf büyüklerinden İbrâhîm bin Şey- bân-i
Kazvînî "kaddesallahü teâlâ ervâhahüm"
buyuruyor ki: (Fenâ ve Be- kâ bilgileri, Allahü
teâlânın bir olduğuna hâlis inananlarda ve ibâdetlerini doğru yapanlarda
bulunur. Başkalarının Fenâ ve Bekâ olarak söyledikleri, hep yalandır ve
zındıklıkdır). Bu sözü, tâm yerindedir ve kendisinin doğru
yolda bulunduğunu göstermekdedir.
(Fenâ-fillâh)
demek, Allahü teâlânın râzı olduğu, beğendiği şeylerde fâ-
nî olmak demekdir. Ya'nî hep Onun sevdiklerini sevmek, Onun
sevdikleri, kendine sevgili olmakdır. (Seyr-i
ilallah) ve (Seyr-i fillah) gibi
sözler de böyledir. Meyân Şeyhullah-i Bahş, salâh,
takvâ ve fazîletlerle süslü bir kimsedir. Âile nüfûsu pek kalabalıkdır.
Herhangi bir iş için yardımlarınızı isterse, kolaylık göstermeniz ikrâm olur.
Size ve doğru yolda olanlara selâmlar olsun!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder