79.
YETMİŞ DOKUZUNCU MEKTUP
Allahü teâlâ, Muhammed aleyhisselâmın
getirdiği parlak dîne uymak ve bu doğru
yolda ilerlemek, böylece rızâsına, sevgisine kavuşmak nasîb eylesin! Çünki,
Allahü teâlâ, bütün ismlerinin ve sıfatlarının kemâllerini, üstünlüklerini, en
sevgili kulu ve resûlü olan Muhammed aleyhisselâmda top- lamışdır.
Bütün bu üstünlükler, kula yakışacak şeklde Onda görünmekde-
dir. Ona indirilmiş olan kitâb, ya'nî Kurân-ı kerîm, bütün
Peygamberlere "aleyhimüsselâm" indirilmiş olan
kitâbların hepsinin hulâsasıdır. Hepsinde bildirilmiş olanlar, bunda da
vardır. Bu büyük Peygambere "aleyhissa- lâtü
vesselâm" verilmiş olan din de, geçmiş dinlerin hepsinin süzülmüş kaymağı
gibidir. Hak olan, doğru olan bu dînin bildirdiği her iş, geçmiş dinlerde
bildirilen amellerden, işlerden seçilmiş, alınmışdır. Ayrıca meleklerin
işlerinden de seçilmiş alınmış bulunmakdadır. Meselâ, meleklerden
bir kısmına rükü' etmek emr olunmuşdur.
Birçoklarına secde etmek, başka meleklere de kıyâm, ya'nî ayakda ibâdet
etmeleri emr edilmişdir. Bunun gibi, geçmiş ümmetlerden ba'zısına yalnız sabâh
nemâzı emr edilmişdi. Başkalarına, başka vaktlerin nemâzı emr olunmuşdu.
Geçmiş ümmetlerin ve mukarreb meleklerin
ibâdetlerinden, amellerinden süzülenleri, seçilenleri, bu dinde emr olundu.
Bunun için, bu dîni tasdîk etmek, inanmak ve bu dînin
emrlerine uymak, geçmiş bütün dinleri tasdîk etmek ve hepsine uymak olur.
Demek oluyor ki, bu dîni tasdîk edenler, ümmetlerin en hayrlı-
sı, en iyileri olur. Bu dîne inanmıyan, beğenmiyen, buna uymak
istemiyen de, geçmiş dinlerin hepsine inanmamış,
hiçbirine uymamış olur. Bunun gibi, insanların en üstünü, iyilerin seçilmişi
olan Muhammed aleyhisselâma inanmıyan, o büyük
Peygambere dil uzatan bir kimse, Allahü teâlânın ismlerinin
ve sıfatlarının kemâllerine, üstünlüklerine inanmamış olur. Re-
sûlullaha "aleyhissalâtü vesselâm" inanmak, Onun
üstünlüğünü anlamak da, bütün kemâlleri
anlamak ve inanmak olur. Demek ki, bu yüce Peygambere inanmıyan, Onun
getirdiği dîni beğenmeyen kimse, ümmetlerin, insanların en kötüsü, en
aşağısıdır. Bunun içindir ki, Tevbe sûresinin doksan- sekizinci
[98] âyetinde meâlen, (A'râbın küfrleri ve
münâfıklıkları, başka- larınınkinden dahâ şiddetlidir) buyuruldu.
Fârisî iki beyt tercemesi:
Arabistânda doğan, Muhammed "aleyhisselâm ", Dünyâ ve
âhiretin efendisi Odur hemân!
Toprak altında kalsın, ezilsin, batsın her zemân, Onun kapısında
toz, toprak olmak istemiyen!
Bütün
ni'metleri, iyilikleri gönderen Allahü teâlâya hamd olsun ki, sizin bu
islâmiyyeti ve onun sâhibini sevdiğiniz, iyice inandığınız ve uygunsuz
davranışlarınıza pişmân olduğunuz görülmekdedir. Allahü teâlâ bu uyanıklığınızı
artdırsın! Âmîn.
Allahü teâlâya
hamd ve şükr olsun ki, bu islâmiyyete ve islâmiyyetin sâ-
hibine "aleyhissalâtü vesselâmü vettehıyye" güzel
i'tikâd ve güzel düşünce, güzel şeklde sizde görülmekde ve dâimâ uygunsuz
hareketlerinize piş- mân olmak elinize
geçmekdedir. Allahü teâlâ dahâ çoğunu nasîb eylesin.
İkinci olarak
şunu da ricâ edeyim ki, düâcınızın bu mektûbunu size getiren Şeyh Mustafâ,
Kâdî Şüreyhin soyundandır. O temiz sülâlenin çocukları bu memleketde saygı
gören büyüklerden olmuşlardır. Maddî bakımdan da râhat yaşamışlardır. Adı
geçen şeyh Mustafânın maâşı yokdur. Bu yüzden
asker olmak yolundadır. Senedler ve emrler de yanındadır. Umulur ki, sizin
vâsıtanızla, bu sıkıntıdan kurtulup, cem'iyyete kavuşur. Dahâ
fazla yazıp başınızı ağrıtmıyayım. Kendisini sadr-ı a'zama o
şeklde ısmarlayınız ki, işi olsun ve tefrikadan kurtulup cem'iyyete ulaşsın.
Vesselâm vel ikrâm.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder