63.
ATMIŞ ÜÇÜNCÜ MEKTUP
Bu mektûb, nakib seyyid şeyh Feride
yazılmışdır. Peygamberlerin
"aleyhimüsselâm" hep, aynı imânı söyledikleri
bildirilmekdedir:
Allahü teâlâ bizi ve sizi
"rahmetullahi aleyhim ecma'în" kerîm olan babalarınızın yolundan
ayırmasın! Babalarınızın en üstününe ve geri kalanların hepsine selâmlar
olsun!
Allahü teâlâ, Peygamberler
"aleyhimüsselâm" vâsıtası ile, insanlara, sonsuz kurtuluş yolunu
göstermiş ve sonsuz azâbdan kurtarmışdır. Eğer Peygamberlerin
"aleyhimüsselâm" mubârek vücûdları olmasaydı, Allahü te-
âlâ zâtını ve sıfatlarını kimseye bildirmezdi. Kimsenin, Allahü
teâlâdan haberi olmazdı. Kimse Ona yol bulamazdı. Allahü teâlânın emrleri ve
yasakları bilinemezdi. Allahü teâlâ ganîdir. Ya'nî hiçbir şeye muhtâc
değildir. İnsanlara acıdığı için, insanlara iyilik ederek, emr ve yasakları
göndermişdir. Emrlerin ve yasakların fâideleri
insanlaradır. Allahü teâlâya hiç fâideleri yokdur.
Allahü teâlânın, bunlara ihtiyâcı yokdur. Peygamberler olmasaydı, Allahü
teâlânın beğendiği şeyler ve beğenmediği şeyler belli olmaz, birbirinden
ayrılamazdı. O hâlde, Peygamberlerin gönderilmesi, pek büyük
ni'metdir. Bu ni'metin şükrünü hangi dil söyliyebilir. Kim, bu
şükrü yapabilir? Bize ni'metlerini gönderen, bizlere islâm dînini bildiren,
bizleri Peygamberlere "aleyhimüssalâtü vesselâm" inanmak se'âdetine
kavuşduran Rabbimize hamd ederiz.
Bütün Peygamberlerin dinlerinin aslı,
temeli birdir. Başka başka değildir. Hep aynı şeyi söylemişlerdir. Allahü
teâlânın zâtı ve sıfatları için, (Haşr)
[mezârdan kalkınca, arasat meydânında toplanmak] ve (Neşr)
[he- sâbdan sonra Cennete ve Cehenneme gitmek,
dağılmak] için ve Peygamberler için ve melek gönderilmesi için ve melekle
kitâblar gönderilmesi için, Cennetin sonsuz
ni'metleri ve Cehennemin sonsuz azâbları için söyledikleri hep aynıdır.
Sözleri birbirine uygundur. Halâl, harâm ve ibâdetler için
olan sözleri, ya'nî fürû'âta âid sözleri ise, başka başkadır, birbirine uymaz.
Allahü teâlâ, bir vakt, o vaktin
insanları için, zemânlarına ve hâllerine uygun emrleri, bir ülül'azm
Peygambere göndermiş ve o insanların, buna uymalarını emr buyurmuşdur. Birçok sebebler, fâideler için,
Allahü teâlâ, ahkâm-ı dîniyyede değişiklikler
yapmakdadır. Çok def'a, din sâhi- bi, aynı bir
Peygambere, başka başka zemânlarda, birbirine uymıyan emrler
göndermişdir. Ya'nî, önceki emrleri, sonradan nesh etmiş, değiş-
dirmişdir.
Bütün Peygamberlerin, söz birliği ile
söylediği hiç değişmiyen sözlerden biri,
Allahü teâlâdan başka, bir şeye ibâdet etmemek, Allahü teâlâya şe-
rîk, ortak yapmamakdır. Mahlûklardan ba'zısını, başkalarına rab,
ma'bûd yapmamakdır. Bu sözü, yalnız Peygamberler
söylemişdir. Onların yolunda gidenlerden başka, hiç kimse bu devletle
şereflenmemişdir. Peygamberlerden başkaları, bu sözü söylememişdir.
Peygamberlere inanmıyanlardan bir kısmı,
Allahü teâlânın bir olduğunu söylemişse de, bunlar, yâ müslimân-
lardan işiterek söylemiş veyâ varlığı lâzım olan, birdir,
demişdir. İbâdet olunacak, yalnız Odur dememişlerdir. Hâlbuki müslimânlar hem
varlığı lâzım olan, hem de ibâdet olunmağa hakkı olan
birdir, demekdedir. (Lâ ilâhe illallah)
demek, ibâdet olunacak, Allahü teâlâdan başka hiçbir şey yokdur.
İbâdet ancak Ona yapılır, demekdir.
Bu büyüklerin birlikde söyledikleri ikinci söz, kendilerini, herkes
gibi insan bilir, yalnız Hak teâlâya ibâdet
olunur derler. Herkesi, yalnız Ona ibâdet
etmeğe çağırırlar. Hak teâlâ, hiçbir şeyle birleşmemişdir. Hiçbir
maddede yerleşmemişdir derler. Peygamberlere inanmıyanlar ise,
böyle söylememiş, hattâ, başda bulunanlar,
kendilerine tapdırmak istemiş, Hak teâlâ
bize hulûl etdi, bizdedir demişlerdir. Böylece, kendilerine ibâdet olunmak
lâzım geldiğini, ilah olduklarını söylemekden sıkılmamışlardır. Kendileri,
kulluk vazîfelerinden çekilerek, her dürlü çirkin, kötü şeyleri yapmışlardır.
İlah oldukları için, kendilerinin sorumsuz olduklarını, herşeye
tecâvüz edebileceklerini, kendilerine hiçbir şeyin yasak olmıyacağını
sanmışlardır. Her sözlerinin doğru olduğunu, hiç yanılmıyacaklarını, her istediklerini
yapabileceklerini sanarak aldanmışlar, milleti de, aldatmışlardır. Böyle
alçaklara la'net olsun! Bunlara aldanan ahmaklara, yazıklar
olsun!
Peygamberlerin "aleyhimüsselâm"
sözbirliği ile bildirdikleri birşey de, kendilerine
melek geldiğini söylemişlerdir. Peygamberlere inanmıyanlar-
dan hiçbiri, bu devlete kavuşmamışdır. Melekler, muhakkak
ma'sûmdur. Ya'nî vazîfelerini elbette doğru yapar. Hiç
yanılmaz ve hiç kötü, pis değildirler. Vahyi, değişdirmeden, unutmadan
getirirler. Allahü teâlânın kelâmını taşırlar.
İşte, Peygamberlerin "aleyhimüssalevâtü vetteslîmât" her
sözü, Hak te- âlâdandır. Her getirdikleri emr, haber, hep
Hak teâlâdandır. İctihâd etdik- leri her söz
de, vahy ile sağlamlaşdırılmışdır. İctihâdlarında ufak şaşırsalar,
Hak teâlâ, hemen vahy göndererek düzeltir. Hâlbuki, Peygamberlere
inanmayıp, kendilerini ilah, tanrı tanıtan, sizi, biz yaratdık,
biz kurtardık, deyip kendilerine tapdıran kâfirlerin her
sözü kendilerindendir. Sözlerini doğru
sanırlar. O hâlde, insâf edelim! Ahmak, câhil bir kimse, kendini ilah,
tanrı sanıp, kendine tapınmasını emr eder, her kötü zararlı işi
yaparsa, buna inanılır
mı? Onun yolunda gidilir mi? Fârisî mısra' tercemesi:
Bu kadar uzun anlatmamıza sebeb, açıkça
anlaşılmak içindir. Yoksa, hak bâtıldan, nûr
zulmetden ayrıdır. Nitekim Allahü teâlâ İsrâ sûresi seksen-
birinci âyet-i kerîmesinde meâlen, (Hak
gelince, bâtıl gider, bâtıl her ze- mân gidicidir) buyuruyor. Yâ
Rabbî, bizleri, o büyüklerin "aleyhimüssa- levât"
yolunda bulundur! Âmîn.
Seyyid Meyân pîr Kemâli iyi tanırsınız. Bu husûsda birşey yazmamıza
lüzûm yok. Şu kadar var ki, bu fakîr, bir müddetden beri onun
yakınlığından haz duyuyorum. Kapınızın eşiğini öpmek arzûsunda idi. Amma şu sıralarda
hasta olup, yatağa düşmüşdür. Düzelince hizmet ve huzûrunuza ka-
vuşacakdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder