76.
YETMİŞ ALTINCI MEKTUP
Bu mektûb, Kılınc hâna gönderilmiş olup, terakkî, vera' ve
takvâ ile olur. Mubâhların fazlasını
terk etmelidir. Hiç olmazsa, harâmlardan sakınıp, mu- bâhları
azaltmalıdır. Harâmlardan sakınmak, iki dürlü olduğu bildiril-
mekdedir:
Allahü teâlâ, sizi her üzüntüden korusun. İnsanların en üstününün
"sal- lallahü aleyhi ve sellem" hurmeti için,
her kusûrdan muhâfaza buyursun!
Sûre-i Haşrin
yedinci âyetinde meâlen, (Resûlümün getirdiği emrleri alınız,
itâ'at ediniz! Nehy, men', yasak etdiği şeylerden sakınınız!)
buyurul- du. Görülüyor ki, dünyâda felâketlerden,
âhıretde azâbdan kurtulmak için, iki şey
lâzımdır: Emrlere sarılmak, yasaklardan sakınmak! Bu ikisinden, en büyüğü,
dahâ lüzûmlusu, ikincisidir ki, (Vera')
ve (Takvâ) denir. Resûlullahın
"sallallahü aleyhi ve sellem" yanında, birisinin çok ibâdet et-
diğini, çok uğraşdığını söylediler. Birisinin de, yasak edilen
şeylerden, çok sakındığını söylediklerinde,
(Hiçbirşey, vera' gibi olamaz!) buyurdu. Ya'nî,
yasaklardan sakınmak, dahâ kıymetlidir buyurdu. Bir hadîs-i şerîfde
de, (Dîninizin direği vera'dır) buyurdu.
İnsanların meleklerden dahâ üstün olabilmesi, vera' sâyesindedir ve terakkî
etmeleri, yükselmeleri bu sâyededir. Melekler de, emrlere itâ'at etmekdedir.
Hâlbuki melekler, terakkî edemiyor. O hâlde, vera'a sarılmak ve takvâ üzere
olmak, herşeyden dahâ lüzûm- ludur. İslâmiyyetde
en kıymetli şey takvâdır. Dînin temeli takvâdır. Vera' ve
takvâ, harâmlardan kaçınmak demekdir. Harâmlardan temâmen kaçınabilmek için,
mubâhların fazlasından kaçınmalıdır. Mubâhları, lâzım olduğu kadar,
kullanmalıdır. Bir insan, mubâh, ya'nî islâmiyyetin izn verdiği şeylerden, her
istediğini yapar, taşkınca mubâh işlerse, şübheli şeyleri yapmağa başlar.
Şübheliler ise, harâm olanlara yakındır. İnsanın nefsi, hayvân
gibi, kendine düşkündür. Uçurum yanında dolaşan, birgün uçuruma
düşebilir. Vera' ve takvâyı tâm yapabilmek için, mubâhları lâzım olduğu kadar
kullanmalı, zarûret mikdârını aşmamalıdır. Bu kadarını
kullanırken de, kulluk vazîfelerini yapabilmek için kullanmağa niyyet etmelidir.
Böyle niyyet etmeden, az kullanmak da, günâh olur. Azı da
çoğu gibi zararlı olur. Mu- bâhların fazlasından
temâmen kaçınabilmek, her vakt ve hele bu zemânda, hemen
hemen mümkin değildir. Hiç olmazsa, harâmlardan kaçınmalı, mu-
bâhların fazlasından da elden geldiği kadar sakınmağa
çalışmalıdır. Mubâh- lar, lüzûmundan
fazla işlendikde, pişmân olup tevbe etmelidir. Bu işleri, ha-
râm işlemeğe başlangıç bilmelidir. Allahü teâlâya sığınmalı ve
yalvarma- lıdır. Bu pişmânlık, tevbe ve yalvarmak,
belki mubâhların fazlasından büsbütün sakınmak yerine geçerek, böyle işlerin
âfetinden, zararından korur. Büyüklerden biri
buyuruyor ki, (Günâh işleyenlerin, boynunu bükmesi, bana, ibâdet edenlerin
göğsünü kabartmasından dahâ iyi geliyor).
Harâmlardan
kaçınmak da, iki dürlüdür: Birinci kısmı, yalnız Allahü te-
âlânın haklarına dokunan günâhlardan kaçınmakdır. İkinci kısmı,
insanların, mahlûkların hakları da bulunan günâhlardan kaçınmakdır. İkinci kısmı,
dahâ mühimdir. Allahü teâlâ, hiçbirşeye muhtâc değildir ve çok merhametlidir.
Kullar ise, pekçok şeye muhtâc oldukları gibi, hasîs ve alçak-
dır. Resûlullah "sallallahü
aleyhi ve sellem" buyurdu ki: (Üzerinde
kul hakkı olan, mahlûkların malına, ırzına dokunan, ölmeden önce halâllaşsın,
ödesin! Zirâ o gün altının, malın değeri olmaz. O gün, hak ödeninceye kadar,
kendi sevâblarından alınacak, sevâbları olmazsa, hak
sâhibinin günâhları, buna
yüklenecekdir).
[İbni Âbidîn
"rahmetullahi aleyh" (Dürr-ül-muhtâr)
kitâbını açıklarken, nemâza niyyet bahsi,
ikiyüzdoksanbeşinci sahîfede buyuruyor ki, (Kıyâmet günü,
hak sâhibi, hakkını afv etmezse, bir dank hak için, cemâ'at ile kılınmış,
kabûl olmuş yediyüz nemâzı alınıp, hak sâhibine verilecekdir). Bir
dank, dirhemin altıda biri, yaklaşık olarak, yarım gram
gümüşdür.]
Birgün,
Eshâb-ı kirâma karşı: (Müflis kime denir, biliyor musunuz?) bu- yuruldukda: (Parası ve malı kalmayan kimseye diyoruz)
dediler. Buyurdu ki: (Ümmetim arasında müflis, şu kimsedir ki,
kıyâmet günü, defterinde çok nemâz, oruc
ve zekât sevâbı bulunur. Fekat, bir kimseye sövmüş, iftirâ etmiş, malını
almış, kanını dökmüş, döğmüş. Sevâbları, bu hak sâhiblerine dağıtılır. Hakları
ödenmeden önce, sevâbları biterse, hak sâhiblerinin günâhları, bunun üzerine
yükletilir. Sonra Cehenneme atılır). [Bu
hadîs-i şerîf de gösteriyor ki, Eshâb-ı kirâmdan "rıdvânullahi teâlâ
aleyhim ecma'în" herhangi birine dil uzatan, söğen, iftirâ eden, âhıretde
muhakkak cezâsını görecekdir.]
Sizin için ne kadar hamd etsek, ne kadar
teşekkür etsek azdır. Çünki sizin mubârek vücûdunüz sâyesinde, büyük Lâhor
şehrinde, böyle bir ze- mânda, ahkâm-ı
islâmiyyenin çoğu meydâna çıkmakda, tatbîk edilmekdedir. Bu
memleketde din kuvvetlenmekde, islâmiyyet yerleşmekdedir. Bu fakî-
re göre, Lâhor şehri, Hindistânın kalbi gibidir. Bu şehrin hayr
ve bereketi, bütün Hindistân şehrlerine yayılmakdadır.
İslâmiyyetin bu şehrde kuvvetlenmesi, bütün şehrlerde kuvvetlenmesine yol
açıyor. Allahü sübhânehü ve teâlâ, kuvvetinizi
artdırsın. Her işinizde yardımcınız olsun! Resûlullah "sallallahü aleyhi
ve sellem" buyurdu ki: (Ümmetimden, hak üzere
olan, doğru yolda yürüyen, her zemân bulunacakdır. Bunlara karşı duranlar,
bunlara zarar yapamaz. Bunlar, Allahü teâlânın takdir etdiği sâate kadar,
işlerini yapacakdır). İlm deryâsı, başımın tâcı olan hocama
karşı kuvvetli bağlılığınızı düşünerek, şu birkaç satırımla, o kıymetli
sevgiyi tâzelemek istedim. Râhatsız etmemek
için bu kadar yazıyorum. Cenâb-ı Hak, zât-i âlînizi hakîkî devletlere ve
sonsuz se'âdetlere kavuşdursun. Sevgili Peygamberi "aleyhi ve alâ âlihissalevât
vetteslîmât" hurmetine düâmı kabûl buyursun! Âmîn.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder