14.
ONDÖRDÜNCÜ MEKTUP
Yüksek
kapınızın kölelerinin en aşağısı olan Ahmed sunar ki, mahlûkların
mertebelerinde görülen tecellîlerden birazı, önceki mektûbda su-
nulmuşdu. Ondan sonra (Vücûb),
ya'nî varlığı lâzım olan mertebe göründü. Bütün sıfatlar bu mertebededir.
Çirkin, siyâh bir kadın şeklinde göründü. Bundan sonra ehadiyyet, ya'nî bir
olan varlık, ince bir dıvar üstünde duran uzun bir genç adam şeklinde tecellî
etdi. Bu iki tecellî hakkânî olarak göründüler.
Bundan evvelki tecellîler böyle görünmüyordu. Bu zemân ölmek
istedim. Kendimi büyük bir deniz kenârında ayakda gördüm. Kendimi denize atmak
istedim. Fekat arkamdan bir ip ile bağlanmış idim. Bunun için denize
atlayamadım. Bu ipin, maddeden yapılmış olan bedene olan bağlılıklar
olduğunu anladım. İpin, kopmasını istedim.
Öyle bir hâl oldu ki, gönlümün Allahü teâlâdan
başka hiçbirşeyi istemediğini anladım. Bundan sonra vücûb makâmının bütün
sıfatları göründü. Bu sıfatlar, bir
bakımdan birçok şeylerin aynaları oldular. Dahâ sonra bu aynalarda
görünen şeylerin hepsi aşağı döküldüler. Geride yalnız vücûb ma-
kâmının sıfatları kaldı. Bunlarda görülen şeylerin ayrılmaları,
dökülmeleri de görüldü. Şimdi sıfatların asla verildiği anlaşıldı. Onlarda
görülen şeylerden ayrılmadan önce, asla
verilemezlerdi. Belki verilmiş gibi görülürlerdi. (Tecellî-i
sûrî)ye kavuşanların hâli böyledir. Sıfatlar asla verilince,
(Fenâ-i hakîkî) hâsıl oldu. Bundan sonra kendimdeki ve
başkalarında- ki sıfatları birbirinin benzeri buldum.
Yerlerinin başka başka olması ortadan kalkdı. Böyle olunca gizli şirklerin
inceliklerinin birçoğundan kurtuldum. Şimdi ne Arş kaldı, ne yer kaldı, ne
zemân, ne mekân, ne altı cihet ve ne de eşyâyı
ayıran sınırlar kaldı. Eğer senelerce düşünsem âlemden bir zerrenin yaratılmış
olduğunu bilemem. Bundan sonra, kendime mahsûs olan (Te'ayyün),
kendime mahsûs olan vech göründüler. Bu te'ayyün, eski ve
parça parça bir elbise gibiydi. Bir kimse giymiş idi. O kimsenin
kendime mahsûs vech olduğunu anladım. Fekat hakkânî
olarak anlaşılmadı. Dahâ sonra bu adamın
yukarı tarafında ve kendisine bitişik ince bir post göründü. Kendimi o post
olarak buldum. Bu te'ayyün elbisesini kendimden uzak
gördüm. O post üzerinde bir nûr göründü. Biraz sonra gene yok oldu. Bu post ve
elbise de yok oldular. Eskisi gibi câhil ve şaşkın kaldım. Bu
görünen şeylerden anladıklarımı yüksek kapınıza bildireceğim.
Doğrusu ile yanlışını işâret buyurursunuz. Şöyle ki, o
görünen kimse, (Ayn-ı sâbi- te)dir.
Vücûb ile imkân arasında bir geçit gibidir. İki yüzü birbirine benzemez.
Arasında elbise bulunan ve nûr görülen o post da vücûd ile adem
arasında geçitdir. Kendimi o post bulmuşdum. Bu da, varlıkla
yokluk arasındaki geçite kavuşmakdır. Bundan önce rü'yâlarda da, kendimi böyle
geçit bulmuşdum. Fekat o âfâkda idi. Şimdi ise enfüsdedir. Ya'nî kendimde-
dir. İkisi arasında başka bir ayrılık dahâ görülmüşdü. Fekat
şimdi yazarken onu unutdum. Her zemanki hâlim şaşkınlık ve
câhillikdir. Arasıra böyle oyunlar da hâsıl
oluyor ve sonra yok oluyor. Geride ma'rifetleri kalıyor. Ba'zı
şeylerin ne olduğunu anlıyamıyorum. Hâtırımda kalanlara da güvenemiyorum.
Bunun için hemen yazmak saygısızlığında bulunuyorum. Böylece, yüksek
işâretinizle, bunlara güvenim hâsıl olur. Kıymetli teveccühleriniz yardımıyla
alçak şeylere olan bağlılıklardan kurtulacağımı ümmîd ediyorum. İmdâdıma
yetişmezseniz işim çok güçdür. Fârisî beyt tercemesi:
Hindistânın meşhûr
şeyhlerinden Şeyh Abdüllah-i Niyâzînin oğlu Şeyh Tâhâ
ve hüddâm hâcı Abdül'azîz yüksek kapınızı çok özlemekdedirler. Şeyh
Tâhâ da mubârek ayaklarınızdan öper ve kabûl buyurulması
için yalvarır. Bu yüksek tarîka girmek istiyor, candan
yalvardı. İstihâre yapmasını söyledim. Görünüşde çok uygundur. Burada zikr
etmesini öğrenen sevdiklerimizin çoğu râbıta yapmakdadır. Bir kısmı rü'yâ,
vâkı'a esnâsında râbıta alıp gelmekdedir.
Bir çoğu da Delhiden gelmeden önce râbıta etmişlerdir. Önce
huzûra ve şü'ûrsuzluğa dalıyorlar. İçlerinden birkaçı, sıfatları asla veriyorlar,
ya'nî ondan görüyorlar. Geri kalanları böyle değildir. Fekat hiçbiri tevhîd-i
vücûd ve nûrları görmek ve keşflere kavuşmak yoluna gitmiyor. Molla Kâsım Alî
ve Molla Mevdûd Muhammed ve Abdül-Mü'min, gö- rünüşde
cezbe makâmının üst noktasına varmışlardır. Fekat Molla Kâsım
Alî inmeye başlamışdır. Geri kalan ikisinin inmesi bilinmiyor.
Şeyh Nûr da noktaya yakındır, fekat kavuşamamışdır.
Molla Abdürrahmân da noktaya yakındır.
Kavuşmasına az kalmışdır. Molla Abdülhâdî o makâmda huzûra
ve şü'ûrsuzluğa dalmışdır. Diyor ki, (Her bakımdan hiçbirşeye
benzemeyen bir varlığı "celle şânüh" her şeyde hiç birine
benzemeksizin görüyorum. Her işi Onun
yapdığını anlıyorum). Yüksek ni'metleriniz, tâliblere ve elverişli olanlara
durmadan yağmakdadır. Bu ni'metleri onlara ulaşdırmakda bu
aşağı kölenizin hiç hizmeti olmuyor. Fârisî mısra' tercemesi:
Bir gün vak'alardan bir vak'ayı
anlatırken (O, sevilmişlerden olmasaydı, maksada kavuşmakda çok güçlük
çekerdi) buyurmuşdunuz. Bu mahbû- biyyetin
yüksek ihsânınıza bağlı olduğunu da bildirmişdiniz. Bu müjdenizden çok
ümmîdliyim. Bu taşkınlıklarım ve saygısızlıklarım ondandır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder