21.
YİRMİBİRİNCİ MEKTUP
Bu mektûb, Şeyh Muhammed Mekkî bin hâcı Mûsâ Lâhorîye yazılmışdır.
Vilâyet dereceleri ve vilâyet-i Muhammediyyeyi bildirmekde ve ta- rîkat-i
Nakşibendiyyeyi övmekdedir:
Şerefli mektûbunuz bu zaîf köleye geldi. Allahü
teâlâ ecrinizi artdırsın ve işlerinizi
kolaylaşdırsın ve özrünüzü kabûl buyursun. İnsanların en üstünü, en temizi
"aleyhi ve alâ âlihi minessalevâti efdalühâ ve minetteslîmâ-
ti ekmelühâ" hurmetine, bu düâyı kabûl buyursun!
Kardeşlerime bildiririm ki: Ehlüllahın (Fenâ)
dedikleri, ölmeden önce ölmek hâsıl olmadıkca, Allahü
teâlâya kavuşulamaz. Hattâ, (Âfâk)da,
ya'nî insanın dışında bulunan uydurma putlara ve (Enfüs)de,
ya'nî insanın içinde bulunan nefsinin isteklerine
tapınmakdan kurtulamaz. İslâmın hakîkatine kavuşamaz. Tam
îmân elde etmesi kolay olmaz. Nerde kaldı ki, Âbidler arasına
karışabilsin ve Evliyâlar derecesine kavuşabilsin.
Bununla berâber, bu fenâ makâmı, vilâyet derecelerine atılan ilk adımdır. Bu
yüksek makâm dahâ başlangıcda ele geçer.
Vilâyetin başlangıcı böyle olursa, sonunun nasıl olacağını artık
anlamalıdır. Başını görünce sonunun yüksekliği düşünülmelidir. Şu
fârisî mısra' ne güzel söylenmişdir. Mısra'
tercemesi:
Şu fârisî mısra' da öyledir. Mısra'
tercemesi:
Evliyâlığın dereceleri vardır. Her derece de,
birbirinin üstündedir. Çünki, her
Peygamberin makâmı altında vilâyet ya'nî evliyâlık vardır ve
herbirinin vilâyeti kendilerine mahsûsdur. Vilâyetlerin en yüksek
derecesi bizim Peygamberimizin "aleyhi ve alâ cemî'i minessalevâti
etemmühâ ve minettehıyyâti eymenühâ" kademi,
ayağı altında bulunan vilâyetdir. Çünki,
ismlerin, sıfatların, şü'ûnların ve i'tibârâtın Allahü teâlâda bulunması
bakımından olsun veyâ bulunmaması bakımından olsun, karışmadıkları zâtın
tecellîsi, yalnız onun vilâyetinde olur "aleyhissalâtü vesselâm".
Var olan ve varlığı düşünülen bütün perdelerin ilmde ve aynda yok
olması ancak bu makâmdadır ve (Vasl-i uryânî)
denilen yakınlık ve tam vecd hâsıl olur. Onun
izinde gidenler "aleyhissalâtü vettehıyye" bu makâmdan
çok pay alırlar. Bu yüksek dereceye ve büyük ni'mete kavuşmak
için onun izine sarılınız "sallallahü teâlâ
aleyhi ve âlihi ve sellem"! Zât-i ilâhînin bu tecellîsi, tesavvuf
büyüklerinin çoğuna göre, şimşek gibi çakıp geç- mekdedir.
Ya'nî, Zât-i ilâhîden bütün perdelerin kalkması, şimşek gibi çok
az zemân sürer. Sonra ismlerin ve sıfatların perdeliği hemen
araya girer. Zât-i ilâhînin nûrlarının parlaklığı da
perde gibi örter. Zât-i ilâhînin hu- zûru,
şimşek gibi, bir ân olur. Zâtın gaybeti, ya'nî örtülmesi çok uzun sürer
dediler. Nakşibendiyye Evliyâsının büyüklerine "kaddesallahü teâlâ es-
rârehüm" ise, zâtın huzûru dâimîdir. Bu büyükler, çabuk
geçen, hemen gaybete dönen bir huzûra kıymet vermezler. Bu büyüklerin
yüksekliği, bütün yüksekliklerin
üstündedir ve bunların nisbeti, bütün nisbetlerden dahâ üstündür. Bunlar,
zâtın devâmlı olan huzûruna (Nisbet)
demişlerdir. (Bizim nisbetimiz, bütün
nisbetlerden üstündür) buyurmuşlardır. Bundan dahâ çok
şaşılacak şey, bu büyüklerin yolunun sonu, başlangıcda yerleşdirilmiş-
dir. Burada Resûlullahın "sallallahü aleyhi ve sellem"
Eshâbının yolunu tutmuşlardır. Çünki,
onlar Resûlullahın "aleyhissalâtü vesselâmü vettehıy-
ye" ilk sohbetinde, sonda varılabilecek şeylere
kavuşurlardı. Bu ise, nihâ- yetin başlangıca
yerleşdirilmesidir. Muhammed aleyhisselâmın vilâyeti, bütün Peygamberlerin ve
Resûllerin "aleyhimüssalevâtü vetteslîmât" vilâyetlerinin üstünde
olduğu gibi, bu büyüklerin vilâyeti de, Evliyânın hepsinin "kaddesallahü
teâlâ esrârehüm" vilâyetlerinin üstündedir. Nasıl böyle
olmasın ki, bunların vilâyetleri, Sıddîk-ı ekbere bağlıdır. Evet onların
büyüklerinden çok az Velîde de bu nisbet hâsıl olmuşdur. Fekat, Sıd-
dîk-ı ekberden almışlardır "radıyallahü anh". Böyle
olduğunu Ebû Sa'îd haber vermekdedir.
Sıddîk-ı ekberin "radıyallahü anh" cübbesinin bu
velîye geldiği (Nefehât)
kitâbında bildirilmekdedir. Bu tarîkat-i aliyye-i Nakşibendiyyenin
üstünlüklerinden az birşey açıklamamız, talebeyi bu yola teşvîk içindir.
Yoksa, ben nerede, onun üstünlükleri nerede? Mevlânâ
Celâleddîn-i Rûmî, (Mesnevî)de
diyor ki: İki beytinin tercemesi:
Yazık
olur onu açıklamak, Lâzımdır, aşk gibi
çok saklamak. Fekat söyledim ki, yol bulalar,
Hasret ateşinden kurtulalar.
Size ve doğru yolda gidenlere selâm olsun!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder